2021’de dünya genelinde diyabetli sayısı 537 milyona ulaşarak tarihi bir rekora imza attı.
Öngörülere göre, 2030’da 643 milyon, 2045’te ise 783 milyon kişi diyabetle mücadele edecek. Bu durum, adeta ‘Büyük Diyabet Pandemisi’ olarak nitelendirilebilir. Yılda 6.7 milyon can kaybına yol açan diyabet, dünya genelinde her 5 saniyede bir kişinin ölümüne neden oluyor. Kadıköy Hastanesi’nden Uzm. Dr. Ferhat Çetin, diyabetle ilgili merak edilen sorulara cevap veriyor.
Araştırmalara göre dünya üzerindeki her on kişiden biri diyabetik. Diyabet, genetik olarak yatkın olan bir bireyde, yaşam tarzı ilişkili dış faktörlerce tetiklenerek ortaya çıkan bir hastalık. Beslenme hataları ve hareketsiz bir yaşam tarzı da hastalığı tetikleyen bu faktörlerin başında geliyor. Genetik alt yapı, çocukluk çağı beslenmesi, eşlik eden tıbbi durumlar ve yaş da hastalık riskini artıran unsurlar arasında gösteriliyor.
Kimler risk grubunda?
Türk Diyabet Cemiyeti’nin hastanesi olarak kâr amacı gütmeyen, topluma sağlık hizmeti sunma misyonu ile kurulan NB Kadıköy Hastanesi hekimlerinden Uzm. Dr. Ferhat Çetin, tip 2 diyabet riskinin yaşla arttığını belirterek, “Özellikle 45 yaştan sonra riskin arttığı bilinse de bazı otoriteler 35 yaş üzerinde diyabet açısından taramalara başlanmasını önermekte. Aşırı kilolu olmak önemli bir risk faktörüdür, ideal kilosunun yüzde 20 üzerinde olanların diyabet riski artmaktadır. Ailesinde diyabet hikayesi olanların ve daha önce bozulmuş açlık şekeri, insulin direnci, polikistik over sendromu, hipertansiyon ve kolesterol yüksekliği tanısı almış olanların da diyabete yakalanma riski artış gösteriyor. Önceki gebeliğinde gebelik şekeri (gestasyonel diyabet) geçirenler ve 4 kilodan büyük bebek dünyaya getirme hikayesi olan anneler ilerleyen hayatlarında daha yüksek diyabet riski taşıyor. Ayrıca, hareketsiz yaşam tarzı, çeşitli ilaç tedavileri, diğer bazı endokrin hastalık ve bozukluklar da diyabet açısından riski artırabilir.” diyor.
Diyabetin belirtileri ne?
Diyabetin tipik başlangıç belirtileri hakkında da açıklamalarda bulunan Çetin, “Yüksek şekerin en sık bulgusu, hiçbir bulgu olmamasıdır. Dünya üzerindeki her on kişiden biri diyabetiktir ve diyabeti olduğunu bilen her bir kişiye karşın kan şekerinin yüksek olduğundan haberi olmayan bir kişi daha vardır. Diyabetin başlangıç belirtileri, kanda yükselen şekerin idrara kaçak yapmasıyla ortaya çıkar. Halsizlik ve yorgunluk gibi genel şikayetlere ek olarak, idrara kaçan şekerin suyu da çekmesi nedeniyle sık idrara çıkma, uykudan idrar için uyanma görülebilir. Kaybedilen bu su, aşırı susamaya ve aşırı su içmeye yol açar. Artan idrar miktarı nadir de olsa idrar kaçırmaya sebep olabilir. Artmış iştaha rağmen ani kilo kaybı, çocukluk çağı tip 1 diyabetinde görülürken, gövde-karın bölgesinde aşırı yağlanma ile tedrici kilo alımı erişkinlerdeki tip 2 diyabet için tipiktir. Kaslarda güçsüzlük, bağırsaklarda tembellik, görme kusurları, ağız kuruluğu, çok susama, sık idrara çıkma, kolay enfeksiyon kapma, yara iyileşmesinde gecikme, anormal yağlanma ve kilo değişiklikleri hastalığın bazı belirtileridir.” dedi.
Hastaların dikkat etmesi gerekenler?
Kişiye özel beslenme planının önemine dikkat çeken Uzm. Dr. Ferhat Çetin, “Her bireyin beslenmeye dair doğruları ve yanlışları olduğu unutulmamalı ve bir beslenme planı yaparken mutlaka kişisel tercihler, geçmiş deneyimler, zaaf ve dirençler göz önüne alınmalıdır. Genel kural olarak, kana hızlı karışan basit şekerlerden fakir; tam tahıllar, sebzeler, bitkisel ve hayvansal proteinlerden zengin tepsiler tercih edilmelidir. Besinlerden gelen karbonhidratların emilimini yavaşlatan ve sindirim sistemi için de faydalı olan lifler uygun oranda tüketilmelidir. Rafine şekerler, hazır gıdalar, fast food ürünleri, kimyasal katkılar tavsiye edilmez. Kilo fazlası olanlar için gereğinde kalori kısıtlaması, kalp damar ve böbrek hastalıkları olanlarda tuz kısıtlaması gerekebilir. Kişiselleştirilmiş bir beslenme planı için sadece takip eden hekim ve diplomalı bir beslenme ve diyet uzmanından tavsiye alınmalıdır.” şeklinde sözlerini sürdürdü.
Hastalığın tanı ve tedavisindeki son gelişmeler neler?
Son yıllarda diyabetin tanı ve tedavisinde büyük değişimler yaşandığını belirten Çetin, “Son 10 yıl içinde kullanıma giren birçok yeni ilaç sayesinde kan şeker kontrolünde daha başarılıyız. Eski tedavi yöntemlerinde sık rastlanan şeker düşüklüğü ve kilo alımı gibi yan etkiler de bu sayede azalmış durumda. Yeni tedavi ajanları sadece kan şekerini düzenlemekle yetinmeyip aynı zamanda diyabete bağlı komplikasyonların önlenmesinde de etkinliklerini kanıtladılar. Artık kalp damar hastalıkları, diyabete bağlı böbrek ve göz hasarı gibi durumlara çok erken aşamalarda müdahale edilerek ilerlemeyi durdurma ve hatta geri çevirme sağlanabiliyor. Gelişen teknolojinin diyabete kattığı en önemli yenilik sürekli insülin veren pompa sistemlerinin ve kan şekerini sürekli olarak ölçebilen sensör sistemlerinin geliştirilmesi olmuştur. Yapay zekâ aracılı yeni insülin pompaları sayesinde insülin iletim hızının anlık kan şekeri düzeylerine göre otomatik olarak artırılıp azaltıldığı bu sistemde şeker düşüklüğü ve yüksekliği riski en aza indirilmektedir. Bu yenilikler, dışarıdan insülin kullanmanın hayati öneme sahip olduğu tip 1 diyabetlilerin günlük yaşam kalitesini artırmış, iş ve sosyal hayatta diyabete bağlı kısıtlamaları neredeyse yok etmiştir.” dedi.
NB Kadıköy Hastanesi, dünyadaki gelişmeleri yakından takip ediyor
Kurum bünyesinde diyabet alanın yapılan çalışmalar konusunda da bilgi veren Uzm. Dr. Ferhat Çetin, “NB Kadıköy Hastanesi Diyabet Teknolojileri Merkezi’nde alanında uzman hekimler önderliğinde kan şekeri takip ve tedavisinde kullanılan son teknoloji sensör ve insülin pompa sistemleri uygulanmaktadır. 2023 yılında Türkiye’de erişkinlere uygulanan yapay zekâ aracılı insülin pompalarının yaklaşık yarısı Diyabet Teknolojileri Merkezimizde uygulanmıştır. Bu teknoloji sayesinde Tip 1 diyabetlilerde hedef aralıkta geçen kan şekeri düzeyleri pek çok vakada yüzde 90’ların üzerine çıkabilmektedir. Erişkin diyabet teknolojileri konusundaki bu deneyimler, çeşitli kurs, workshop ve seminerlerle ülke çapında üniversite ve eğitim araştırma hastanelerinde yetiştirilmekte olan yeni meslektaşlarımıza aktarılarak ülke çapında teknoloji kullanımının yaygınlaşmasına katkı sağlanmaktadır.” diyor.