Türkiye, sağlıkta bir ‘tüketici pazarı’ olarak global arenada yıldızı en çok parlayan ülkeler arasında gösteriliyor
2002 sonrasında erişilen politik istikrar ve sağlığın en önemli devlet politikası olarak belirlenmesi akabinde başlatılan sağlıkta dönüşüm programı bugün 10. yılını tamamlarken, 74.7 milyon genç ve dinamik nüfusuyla Türkiye’de sağlık bilinci
ve erişimi de hızla artıyor. Söz konusu gelişme global sağlık firmalarının gözünde Türkiye’yi nüfusları gittikçe yaşlanan ve
tüketim anlamında doygunlaşan Batı Avrupa sağlık pazarları karşısında gittikçe daha çekici ve cazip hale getiriyor. Konuyla ilgili olarak yaşanan gelişmeleri önümüzdeki dönüm itibariyle mercek altına alan Frost & Sullivan Sağlık Sektörü Analisti Hilal Cura, global sağlık sektöründeki oyuncular arasında 2000’li yılların ortalarına kadar daha çok ‘avantajlı bir üretim merkezi’ olarak tanımlanan Türkiye’nin, bugün bir ‘sağlık tüketicisi pazarı’ olarak global arenada yıldızı en fazla parlayan ülkeler arasında gösterildiğine vurgu yapıyor.
Gelirler Artıyor, Sağlık Yatırımları Katlanıyor
Cura, son 20 yılın sosyo ekonomik dinamiklerine bakıldığında Türkiye’nin kentlileşmiş nüfusuyla global arenadaki etkili oyuncular içerisinde yerini aldığını, ülkenin 1990’larda 200 milyar dolar olan gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH) 2012 yılında 780 milyar dolara yükseldiğini, 2010 yılında kişi başına 10 bin dolar olan milli gelirin 2025 yılına kadar 2.5 kat artışla 25 bin dolar seviyelerine ulaşmasının beklendiğini belirtiyor.
2002 yılında iktidara gelen AK Parti’nin programında sağlığı en büyük odak noktalarından biri olarak belirledikten sonra öncelikli iş olarak sağlıkta dönüşüm programını başlattığını hatırlatan
Cura, programın oluşum amacının doğumdan yaşlılığa vatandaşlara en iyi sağlık hizmetini vermek olduğunu, sağlık hizmetlerini modern hale getirmenin yanı sıra bu doğrultuda bölgesel gelişim politikalarının hedeflendiğine dikkat çekiyor. Söz konusu sağlık refomu ve özel sektör yatırımları sonucunda Türkiye’nin sağlık harcamasının 2006’da 30 milyar dolar seviyesine çıktığını ifade eden Cura, Frost & Sullivan’ın araştırmalarına göre bu oranın ikiye katlanarak 2015’de 63 milyar dolar düzeyine ulaşmasının beklendiğini söylüyor. Yaş Grupları Farklılaşıyor, Tüketici Pazarı Gelişiyor Sağlık sektöründe nüfus yapısı incelendiğinde, hızlı kentleşmenin ve modern yaşam standartlarının beraberinde getirdiği doğum oranlarındaki azalma ve nüfusun yaşlanması sorunu, Türkiye’nin de karşısına çıkması beklenen bir durum olarak değerlendiriliyor. Sadece son 5 yılda Türkiye’nin ortalama yaşının 28,5’ten 30,1’e yükseldiğini belirten Cura, ancak yine de Batı Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında çok genç bir nüfusu olan Türkiye’nin ciddi bir yaşlanma sorunuyla karşı karşıya kalmayacağını dile getiriyor. Frost & Sullivan’a göre 2020 yılında sağlık sektörü açısından
büyük önem taşıyan 35-64 yaş arası çalışan kesim Türkiye’de 30 milyon kişiye ulaşırken, nüfusun yüzde 76’sının kentsel bölgelerde yaşaması bekleniyor. Nitekim Cura, bugünün Y ve Z
jenerasyonlarının önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde sağlık sektöründe yeni bir tüketici kitlesi oluşturacağını belirtiyor. Cura, bu olguyla ilgili olarak şu görüşü ileri sürüyor: “Eski nesillerden çok farklı bir pencereye sahip, teknoloji ile içiçe yetişen bu nesil, sağlık sektöründe ‘hasta değil-sağlık hizmetleri tüketicisi’, ‘sosyal medyanın gücü’, ‘hasta olmadan sağlıklı kalma’, ‘yüksek sağlık bilinci’ gibi birçok yeni anlayış biçimini ileriki yaşlarına taşırken, sağlık hizmeti sağlayıcılarının ve üreticilerin iş yapma biçimlerini tamamen bu yeni ‘tüketici-hasta’ lara göre şekillendirmesi gerekecek.
Büyük Bir Değişim Yaşanıyor
Türkiye’de yaşanan değişimin büyüklüğü ve gelişim hızını anlamak için Frost & Sullivan çarpıcı bir örnek olarak sağlık sektörüyle bağlantılı bilişim sektörünü işaret ediyor. Bugün Türkiye’de 67 milyon cep telefonu sahibi ve 40 milyon 3G kullanıcısı bulunuyor ve telekom operatörlerinin tahminlerine göre 2015 yılı sonrasında Türkiye’de 5 milyon telefon ve sağlık monitörü birbirlerine M2M (makineden makineye) sim kartlarla bağlı hale gelecek. Cura, bununla ilgili olarak ciddi bir mobil sağlık pazarının ortaya çıkacağını ve bunun şu anda Türkiye’deki telekom operatörlerinin en fazla yatırım yaptığı alanlardan biri olduğuna vurgu yapıyor.
Ancak Cura, Türkiye’nin çok ciddi bir sosyo-ekonomik dönüşüm geçirerek ekonomisini hızla büyütürken gelir dağılımı dengesizliği ve devam eden yoksulluğun ülkenin gerçekleri arasında yer aldığına dikkat çekiyor. 2011 yılında ülke nüfusunun yüzde 18 ‘inin uluslararası yoksulluk sınırının altında bulunması, alt gelir gruplarının sağlıkta tamamen SGK’ya bağlı olduğu ülkede bir yandan hızla artan SGK harcamaları ve aşılan bütçelerle ciddi bir fiyat hassasiyetinin mevcut olması ülkede faaliyet gösteren birçok global oyuncuyu zorluyor. Cura, global bir sağlık tüketicisi pazarı gözünden bakıldığında, özellikle Istanbul gibi büyük şehirlerde artan ortalama gelir düzeyi ve yükselen orta sınıfın çok ciddi bir tüketim artışı vaat ettiğini ve gelecek 15 yıl içerisinde gelir dağılımındaki dengesizliğin azalmasının beklendiğini ifade ediyor.
Türkiye’nin sağlık profilinde de radikal değişimlerin gözlemlendiğini ifade eden Cura konu hakkında şu bilgileri veriyor: “Türkiye’nin hastalık profiline ve temel sağlık göstergelerine baktığımızda ise hızla gelişmekte olan diğer ülkelerde gördüğümüz bir tablo karşımıza çıkıyor. Hızlı sosyo ekonomik dönüşüm neticesinde Türkiye’de bir yandan sağlık yaşam bilinci artıp insanlar sağlıklı yaşam biçimlerine yönelirken, bir yandan da kentli yaşam biçiminin getirdiği hava kirliliği, gün boyunca hareketsizlik, trafik, stres gibi faktörler nedeniyle bireyler sağlıklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşı karşıya kalıyor. Sağlık reformu sonrasında Türkiye’de anne/bebek ölümleri hızla düşerken ve ortalama yaşam beklentisi 75’lere çıkarken, ‘yaşam biçimi hastalıkları’ olarak nitelendirdiğimiz diyabet, tansiyon, obezite gibi birçok hastalık ve kanser vakalarında çok ciddi artış oranları yaşanıyor. Yapılan insidans ve prevalans çalışmalarından çıkarılan tahminlere göre 2015 yılında Türkiye’de 9 milyon diyabet hastası, 24 milyon tansiyon hastası bulunacak ve kanser vakaları neredeyse bir milyon sınırına dayanacak.”
SGK Kapsamı Genişliyor
Frost & Sullivan Sağlık Sektörü Analisti Hilal Cura, sağlıkta dönüşüm programının birbiriyle bağlantılı sağlık sisteminin bütün boyutlarını kapsayacak bir sistem oluşturan dokuz parça halinde tasarlandığını, bu parçalardan en temel olan ‘Genel Sağlık Sigortası’nın tüm nüfusu sosyal sigorta güvencesinde toplamayı hedeflediğini hatırlatıyor.
Sağlıkta dönüşüm programı süresince devletin sağlık bütçesi ikiye katlanırken, SGK kapsamındaki nüfus 2003 öncesinde yüzde 50 iken bugün yüzde 90 seviyelerine ulaşmış bulunuyor. Diğer yandan özel sağlık sigortalı oranı nüfusun hala yüzde 3’ü dolayında bulunuyor ki, bu oran gelişmiş bir batı ülkesine göre çok düşük bir oran olarak dikkat çekiyor. Cura, SGK kapsamı hızla artarken ve özel sigorta oranı bu kadar düşükken devlet bütçesinin zorlandığını, bunun neticesinde Türkiye’de ilaç başta olmak üzere bütün sağlık alt sektörlerinde çok ciddi bir
fiyat baskısı oluştuğunu, bunun beraberinde global ve yerel oyuncular için karlılık problemi yarattığını belirtiyor. Sağlıkta dönüşüm programının en önemli sonuçlarından birisinin de sağlık hizmetlerinde kalite artışı olduğunu ileri süren Cura, 2002’de yüzde 12 olan ‘nitelikli yatak’ oranının 2011’de yüzde 40’a yükselirken, hastanelerde mevcut MR cihazı sayısının bu dönemde 12 kat artarak 781’e, BT cihazı sayısının ise 2.5 kat artarak 1088’e yükselmesini buna örnek olarak gösteriyor. Cura, beraberinde getirdiği bütün sorunlara ve zorluklara rağmen sağlıkta dönüşüm programının amaçlarına ulaştığını ve Türkiye sağlık sisteminin son on yılda gerçek bir dönüşümden
geçtiğinin söylenebileceğini ifade ediyor. Sadece on yıl kadar önce halihazırda sağlık sisteminde yürürlükte olan ulusal sağlık bilgi sistemi gibi uygulamaların hiçbirinin Türkiye’de hayal bile edilemeyeceğini belirten Cura, önümüzdeki yıllarda da sağlık alanının en önemli devlet politikalarından biri olmaya devam edeceğini vurguluyor. Mevcut durumda devletin toplum sağlığını korumaya yönelik olarak hareketsizlik, obezite ve sigara karşıtı birçok etkili kampanyalar sürdürdüğünü belirten Cura, devletin 2023 yılında toplumdaki obezite oranını yüzde 32’den yüzde 20’ye, sigara içme oranını yüzde 27’den yüzde 15’e düşürmeyi hedeflediğini, bir yandan da kanser, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklara karşı çok güçlü koruyucu hizmetleri yürürlüğe koyduğunun altını çiziyor. Sağlık Kampüsleri Geliyor Cura, önümüzdeki yıllarda devletin sağlıkta dönüşüm planlarından en önemlilerinden birinin sağlık kampüsleri olacağını belirtiyor. Bölgesel gelişime göre belirlenmiş olan 29 bölgede, kamu-özel ortaklığı modeliyle 1500-3000 yataklı, AR-GE merkezlerinden boş zaman aktivitesi alanlarına kadar herşeyi içinde barındıran dev kampüs projelerinin henüz yasal düzenleme ve ihale aşamasında olduğunu ifade eden Cura, sağlık kampüslerinin önümüzdeki 5 yıl içinde tam işler şekilde tamamlanmaları ve Türkiye’de hastane hizmetleri anlayışını kökten değiştirmelerinin beklendiğini dile getiriyor. Sağlıkta dönüşüm programına paralel olarak Türkiye’ye son yıllarda ilaç, özel sağlık hizmetleri ve medikal cihaz ve teknolojiler gibi alanlara yapılan yerli ve yabancı özel yatırımlarda gözle görülür bir artış yaşandığını söyleyen Cura, yabancı yatırımcılar gözünde Türkiye gittikçe ‘yeni ve sıcak’ fırsatlar pazarı haline gelirken, 2010’dan sonra GE ve Siemens gibi birçok önemli sağlık firmasının Türkiye operasyonlarını Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika bölgelerinin yönetim merkezi tayin ettiklerine dikkat çekiyor. Cura, diğer yandan özel hastenecilikte yabancı birleşme ve satın almaların hızla arttığını, Malezya’nın en büyük sağlık gruplarının Türkiye’de Acıbadem Sağlık Grubu ile birleşmesinin bunun en son ve çarpıcı örneklerinden biri olduğunu vurguluyor. Bütün bu yatırımların sonucunda hızlı bir büyüme sürecine giren Türkiye özel sağlık sektörünün, özel sağlık hizmetleri, ilaç ve medikal cihazlar toplamında 2015 yılında 29.6 milyar dolara ulaşmasının beklendiğini belirten Cura, bugün geldiği nokta itibariyle özel sağlık hizmetlerinden sağlık teknolojilerine kadar birçok alanda henüz doymamış, hızla büyüyen ve alım imkanları ve farkındalığı artan nüfusuyla Türkiye’nin global sağlık yatırımcıları için çok ciddi fırsatlar barındırdığının altını çiziyor.