Kötü beslenme tüm dünya için önemli bir sorundur. Öyle ki, dünya genelinde 20 milyon insan yetersiz beslenme riski altındadır. Bu nedenle, yetersiz beslenme konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan Klinik Enteral Parenteral Nütrisyon Derneği (KEPAN) ve her yaştan insan için bilime dayalı beslenme ürünleri geliştiren küresel sağlık şirketi Abbott, Dünya Beslenme Günü’nde bir araya gelerek yetersiz beslenmenin multidisipliner bir yaklaşımla mümkün olabileceğinin altını çiziyor.
Yetersiz Beslenme, Küresel Bir Engel
Kötü beslenme tüm dünyada önemli bir sorundur. Bugün dünyada yaklaşık 20 milyon insan yetersiz beslenme riski altında yaşıyor. Yetersiz beslenme konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan Klinik Enteral Parenteral Nütrisyon Derneği (KEPAN) ve her yaştan insana yönelik bilime dayalı beslenme ürünleri geliştiren küresel bir sağlık şirketi Abbott, yetersiz beslenmenin multidisipliner bir yaklaşımla çözülebileceğinin altını çiziyor.
Geçtiğimiz yıl Abbott ve KEPAN iş birliğiyle gerçekleştirilen Beslenme Farkındalık Hareketi’ne göre cerrahi kliniklere başvuran hastalarda beslenme ihtiyacı %15 iken bu oran geriatri kliniklerinde %18, nöroloji kliniklerinde %6, radyasyon onkoloji kliniklerinde %25 ve tıbbi onkoloji kliniklerinde %44 olmuştur. Bu nedenle hastalara doğru ve yeterli beslenme desteği verilmesi, tedavinin başarısında büyük önem taşımaktadır.
UZMAN GÖRÜŞLERİ NE DİYOR?
KEPAN Derneği Başkanı Prof. Dr. Osman Abbasoğlu: “Nütrisyonel değerlendirmenin tanı anında olması, rutin takip ve değerlendirmeyle gerektiğinde nütrisyon desteği sağlamanın, tedavi ve yaşam kalitesi üzerine olumlu katkısı çok önemli. Sadece yüzde 5’lik kilo kaybı bile, hastaların tedaviye cevabını ve sağ kalım sürelerini azaltıyor. Dolayısıyla polikliniğe gelen hastalarda erken dönemde beslenme değerlendirmesinin yapılması ve gerekiyorsa besin desteğinin verilmesi gerekiyor.”
Abbott Nütrisyon Genel Müdürü Ebru Kaya: “Yakın zamanda Abbott’un liderliğinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde, yaklaşık 80 merkezde, farklı hasta gruplarından (diyabet, kronik kalp hastalığı, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), pnömoni, akut miyokard enfarktüsü) 43 bine yakın vakanın beslenme durumu ve medikal beslenme ürünü kullanımının hastalık üzerine etkisi değerlendirdi. Çalışma sonuçları çok çarpıcıydı. Hastaların sağ kalım oranları artarken, komplikasyonların azaldığı, yoğun bakım ihtiyacı ve hastanede kalış süresinin kısaldığı bilimsel olarak gösterilmiştir. Bugün artık medikal beslenme destek tedavisinin öneminin farkındayız ve özellikle kanser, alzheimer gibi yıkıcı ve ilerleyici hastalıklarda primer tedaviye olan katkısını biliyoruz. Abbott olarak hem hekimlerin hem hastaların hem de hasta yakınlarının bu konuda doğru, güncel, bilimsel bilgilere ulaşmalarını sağlamak ve farkındalıklarını artırmak için bütün gayretimizle çalışıyoruz.”
Kanser hastalarında yetersiz beslenme görülme oranının yatan hastalarda yüzde 50’den daha fazla ve poliklinik hastalarında yaklaşık yüzde 30 dolayında olduğu tahmin ediliyor. Avrupa’daki son araştırmalar da kanserli yetişkin hastalarda yetersiz beslenme sıklığının yüzde 30,9’a, yaşlı nüfusa bakıldığında ise yüzde 83’e kadar çıkabildiğini gösteriyor. Kansere bağlı yetersiz beslenme gelişimi ise kanserli hastaların yüzde 50 ila 80’inde gözleniyor ve kanserli hastaların yüzde 20 ila 40’ında birincil ölüm sebebi olduğu tahmin ediliyor.
Bunlara ek olarak:
- Çok sayıda nörolojik hastalığın, bu hastaların beslenme durumu üzerinde derin bir etkisi vardır. İnme, epilepsi, alzheimer, demans, parkinson, MS, ALS, kafa travması ve nöromüsküler hastalıklarda beslenme desteğine ihtiyaç vardır.
- Cerrahi hastalarda yetersiz beslenme ve buna bağlı kas ve kilo kaybı sıklıkla gelişebilir.
- Yaşlı bireylerin üçte biri yetersiz beslenme riski altındadır.
- İnme hastalarının yaklaşık yüzde 90’ı, bilinç kaybı, yutma sorunları, azalan hareketlilik, iletişim sorunları, yorgunluk, depresyon, görsel ve algısal bozukluklar nedeniyle yetersiz beslenme riski altındadır.
UZMAN GÖRÜŞLERİ NE DİYOR?
Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın: “Türkiye’den farklı disiplinlerden 50 kliniğin katıldığı 3500 hastanın beslenme açısından değerlendirildiği çalışmada, polikliniklere başvuran hastalar arasında beslenme durumu en kötü hasta grubunun onkoloji hastaları olduğu görülmüştür. Erken dönemde değerlendirildiğinde ve desteklendiğinde “beslenme durumunu iyileştirmek” hastalarımızda kanser tedavisini yönetmeye göre çok daha kolayca planlayabileceğimiz ve yönetebileceğimiz bir alan, bu yüzden geç kalmadan tanı ile birlikte hastanın beslenme durumunun değerlendirilmesinin ve desteklenmesinin tedavi başarısını etkileyen çok önemli bir faktör olduğunu unutmayalım.”
Türk Akciğer Kanseri Derneği Başkanı Prof. Dr. Erdem Göker: “Kansere bağlı malnütrisyon tedavi edilmediğinde, daha yüksek tekrarlayan hastane yatış oranları, daha uzun hastanede kalış süresi, kanser tedavisine daha düşük tolerans, daha kötü yaşam kalitesi ve sağ kalımda azalma görülmektedir. Kanserli hastalarda, nütrisyonel desteğin, kemoterapi veya ışın tedavisine ek rutin bir destek yerine, kanser tanısıyla eş-zamanlı olarak tarama-bazlı tespit edilen malnütrisyon veya nütrisyonel risk varlığını takiben uygulanması dünya çapında kabul görmüş bir yaklaşımdır. Meslektaşlarıma, hastalarına kanser tedavisi planlarken, bütüncül bir yaklaşımla değerlendirme yaparak, sadece kanser tedavisi ya da beslenme ihtiyaçları olarak değil, aynı zamanda hastanın kanser yolculuğu boyunca ona eşlik edecek kişi olarak; psikolojik, sosyal ve duygusal açıdan da destek olmalarını ve bu savaşın üstesinden gelebilecekleri konusunda hastalarına rehberlik etmelerinin önemini bir kere daha hatırlatmak isterim.”
KEPAN Radyasyon Onkolojisi Çalışma Grubu Üyesi Dr. Müge Akmansu: “Radyasyon onkolojisi klinikleri, hastaları ayakta gören klinikler olup uzun süreli tedaviler uygularlar. Günümüzde kanser hastalarının %70’den fazlası hem kür amaçlı hem de şikayetlerini gidermek amacıyla kliniklerimize başvuruyorlar. Kliniklerimize gelen tüm hastalarda beslenme durumunun ilk günden itibaren sorgulanması ve besin desteklerine erken dönemde başlanması gerektiğine inanıyoruz. Özellikle radyoterapi ve kemoterapi ile tad duyusunda bozulmalar meydana gelebileceği için, mümkünse hastanın kanser tedavisine başlamadan önce beslenme düzenlemelerinin yapılması, beslenme desteği gerekiyorsa ürünlerin daha bu evrede yani kemo ya da radyo terapi başlamadan “bir tad hafızası” oluşturabilmek için tattırılması ve seçimlerinin yapılması önerilerimiz arasında yer alıyor. Unutmamak gerekiyor ki kanser hastalarında ciddi bir yıkım söz konusu o nedenle hasta kendi bedeni ve sağlığı için beslenirken neredeyse bir o kadar miktarda da hastalığı yenmek ve yıkımı durdurmak için beslenmelidir. Zaten iştah kaybı ve halsizlik yaşayan bu hastalarda normalde yedikleri miktarı bile tüketememeleri söz konusu iken, sağlıklı bir kişiye göre 1,5 kat daha fazla tüketmeleri gereken besini onlara tükettirmek ne yazık ki konvansiyonel diyetlerle mümkün olamamaktadır. Bu noktada destekleyici beslenme ürünlerinin varlığı çok önem taşımaktadır.”
Türk Beyin Damar Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Topçuoğlu: “Alzheimer hastaları, çeşitli beslenme sorunları nedeniyle artan malnütrisyon riski altındadır ve yeterli besin alımı ve beslenme durumunu sürdürme hastalık seyrinde oldukça önemlidir. ALS hastalarında da malnütrisyon yaygın olarak görülmektedir ve hastalar uygun şekilde beslenmediklerinde yaşam kaliteleri azalabilmektedir. Beslenme değerlendirmesi tanı sırasında ve takip sırasında üç ayda bir önerilmektedir. MS hastalarında ise kilo kaybının ve yetersiz beslenmenin olası nedenleri; azalan hareketlilik ve yorgunluk, uygun olmayan beslenme, yeme veya içme için fiziksel zorluk, iştahsızlık, zayıf görme, azalmış biliş ve disfaji olarak tanımlanmıştır.”
KEPAN Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Mutlu Doğanay: “Cerrahi hastalarında, özellikle onkolojik cerrahi hastalarında, beslenme desteğinin tam ve zamanında yapılması ve etkin bir süre kullanılması hasta ve hekim lehinedir. Beslenmenin desteklenmesi, cerrahi teknik sonuçları, iyileşme ve yatış süresini, tedavi maliyetlerini olumlu yönde etkiler. Bu nedenle beslenme durumu ve bakımı tüm tedavi basamaklarında değerlendirilmeli, takip edilmeli ve varsa eksikler yerine konmalıdır. Öte yandan hareketsizlik, hastanede yatış kas kaybını hızlandıran faktörlerdir. 40 yaşından itibaren fizyolojik olarak her 10 yılda bir kaslarımızın yaklaşık %10’unu kaybediyoruz. Bu oran 70 yaş sonrasında iki katına, yani %20’ye çıkıyor. Kaybedilen kasların yerini fonksiyonel olmayan yağ dokusu alıyor. Hastalık durumunda kas kaybı daha da hızlanıyor ve hayat kalitesi olumsuz etkileniyor. 28 gün boyunca hareketsiz kalan sağlıklı gençlerde 0,5 kg kas kaybı, 10 gün boyunca hareketsiz kalan sağlıklı yaşlılarda ve 3 gün boyunca hareketsiz kalan hastanede yatan yaşlılarda ise 1 kg kas kaybı gözlemleniyor. Kas kaybı beraberinde iyileşmede gecikmeyi, hastane yatışının uzamasını ve kişilerin hareket kabiliyetinde azalma ve düşkünlüğü de beraberinde getiriyor. Taburculuk sonrası dahil olmak üzere, her hasta için beslenme değerlendirmesi ve planlaması yapılmalıdır, bu sayede hastaların çok daha hızla topluma ve hayata geri dönmesi sağlanabilir.”
KEPAN Derneği ve ESPEN Konsey Üyesi olan Prof. Dr. Meltem Halil: “Malnütrisyon özellikle geriatrik yaş grubunda sık görülen klinik bir durumdur. Bu nedenle her yaşlı hasta ne sebeple olursa olsun hastaneye başvurduğunda öncelikle mutlaka malnütrisyon açısından değerlendirilmelidir. Malnütrisyonu olan yaşlı hastalar, daha sık hastaneye yatıyor, hastaneye yattığında daha uzun süre kalıyor, daha fazla komplikasyonla karşılaşıyor ve mortaliteleri yani kaybedilme oranları da daha fazla oluyor.
Özellikle yaşlı hastada eşlik eden demans, depresyon, kanser, kalp yetmezliği, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), kronik böbrek hastalığı ve kronik karaciğer hastalıklarında malnütrisyon riski artıyor. Hastalıklar ve tedavisinde kullanılan ilaçlar da iştahı azaltarak yine besin alımını azaltabiliyor. Yaşlı hastalarda özellikle diş problemlerinin, yutma zorluklarının besin alımını azaltacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle Demans veya Alzheimer gibi ilerleyici nörolojik hastalığı olan yaşlı kişilerde yutma güçlüğü yüzde 85’lere varıyor.”
Türk Beyin Damar Hastalıkları Derneği Yön. Kur. Üyesi Prof. Dr. Murat Arsava: “İnme hastalarının yaklaşık yüzde 90’ı malnütrisyon riski taşır. Akut inme hastalarının yaklaşık dörtte biri hastaneye başvuru sırasında hali hazırda malnütrisyon tanı kriterlerini karşılamaktadır. Bu oran, hastanedeki ikinci haftanın sonunda yaklaşık iki kat artarak, yüzde 50’lilerin üzerine çıkmaktadır. Özellikle rehabilitasyon merkezlerindeki hastalarda yetersiz beslenme riski çok sıktır ve kronik dönemde malnütrisyon oranı yüzde 60’a kadar çıkabilir.”