Türk Kardiyoloji Derneği (TKD)’nin 30. Ulusal Kardiyoloji Kongresi ulusal ve uluslararası düzeyde önde gelen akademisyenlerin katılımıyla 23-26 Ekim’de Antalya’da gerçekleşiyor. TKD Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu ve Dernek Yönetim Kurulu üyelerinin katılımı ile 24 Ekim’de gerçekleşen basın toplantısında kalp-damar hastalıklarıyla ilgili güncel bilgiler paylaşıldı.
Türk Kardiyoloji Derneği (TKD) Başkanı Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu toplantıda “Kalp-damar hastalıkları çağımızın salgınıdır ve gerek ülkemizde gerek dünyada erişkinlerde bir numaralı ölüm nedenidir. Ülkemizde kalp ve damar hastalıkları nedeniyle 2020 yılına doğru maalesef yılda 400 bin civarında ölüm beklenmektedir. Kalp ve damar hastalıkları, Türkiye’de her iki ölümün birinden sorumludur” dedi. Kalp-damar sağlığı açısından almamız gereken daha çok yol olduğunu vurgulayan Prof. Tokgözoğlu “İnsanlarımız bu hastalıklara Avrupalılara göre daha genç yaşta yakalanıyor, daha erken ölüyor. Bizim de katıldığımız 22 Avrupa ülkesinde yapılan ‘Euroaspire III’ adlı araştırmaya göre 50 yaşından genç insanlarda kalp krizinin en sık görüldüğü ülke Türkiye. Çünkü yurdumuzda her 10 ölümden 4’ünün nedenini hâlâ kalp ve damar hastalıkları oluşturuyor” diyerek doğru yaşam tercihleri yaparak kalp ve damar hastalıklarından korunmanın büyük ölçüde elimizde olduğunu hatırlattı.
Sigara ve hareketsizlik en önemli risk faktörleri
Ülkemizde kalp damar hastalıklarının diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha fazla olmasının nedenini sigara ve tütün ürünleri tüketiminin hala yüksek olması, giderek artan kilo alımı, hareketsizlik ve sağlıksız beslenmeye bağlayan Tokgözoğlu diyabetin de özellikle kadınlarda hızla artmakta olduğunu vurguladı.
Kalp-damar hastalıklarına yol açan nedenleri kısmen önlemenin ve geciktirmenin mümkün olduğunu ifade eden Tokgözoğlu “Finlandiya’da sınırlı bir bölgede sigara, hipertansiyon ve kolesterol kontrolü ile 20 yılda ölüm oranları yüzde 70 düşmüştür, yani başarı örnekleri mevcuttur” diye konuştu.
Ülkemizde diğer ülkelere kıyasla yüksek olan ölüm oranlarını düşürmek için yapılan girişimler hakkında bilgi veren Prof. Dr. Tokgözoğlu, “Bu salgını kontrol altına almak için Birleşmiş Milletler’de 2011 yılında yapılan bir toplantıda 25’e 25 diye adlandırılan bir proje kabul edilmiş ve bütün ülkeler tarafından imzalanmıştır. Bu projede amaç 2025 yılına dek kalp damar hastalıklarından ölümleri yüzde 25 azaltmak olarak belirlendi” diye konuştu. Projeye imza atan ülkelerde bunu sağlayacak sağlık politikalarının geliştirilerek uygulanacağını belirten Tokgözoğlu, yapılacaklar arasında tuz, sigara ve hareketsizliği azaltma, şişmanlık ve şeker hastalığındaki artışı önleme, temel ilaç ve tedavilerin kapsamını artırma gibi hedefler olduğunu söyledi.
Kalp-damar hastalıklarını önlemek için 6 önlem:
- Hareketsiz yaşam tarzını yüzde 10 azaltmak
- Aşırı alkol alımını yüzde 10 azaltmak
- Tuz tüketimini yüzde 30 azaltmak
- Sigara içiciliğini yüzde 30 azaltmak
- Yüksek tansiyonu yüzde 25 azaltmak
- Diyabet ve şişmanlıktaki artışı durdurmak
Kadınlarda kalp hastalığı riski
Sağlık Bakanlığı’nın Türk Kardiyoloji Derneği’nin de katkıları ile 2014 yılında hazırladığı kalp-damar hastalıkları ile ilgili eylem planı hakkında bilgi veren Prof. Tokgözoğlu, önem verdikleri bir konunun da gebelikte kalp hastalıklarının erken tanı ve tedavisi olduğunu belirterek şunları söyledi: “Kadınlarda en önemli ölüm nedenlerinden biri kalp- damar hastalığı; bu hastalıklardan ölüm oranı meme kanserinden daha yüksektir. Kadınların kalp damarları erkeğinkine göre daha ince bu nedenle spazm geçirme riskleri fazla. Her yıl kadınların yüz de 55’i kalp ve damar hastalıklarından hayatını kaybediyor. Kadınlarda hastalığın seyri erkeklere göre daha kötü ve hastalığa bağlı ölümler de daha fazla görülüyor. Kadınlarda kalp hastalıkları erkeklere göre 10 yıl geç ortaya çıkıyor”.
Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, kadınların en sık göğüs ağrısı şikâyetiyle hastaneye başvuruda bulunduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: Koroner kalp hastalığı, kadınlarda erkeklere göre daha ileri yaş döneminde geliştiğinden kalp krizi semptomları, diğer hastalıklar tarafından maskelenebiliyor. Bu gibi nedenlerle kadınlar, bulguları fazla ciddiye almıyor. Hatta kadınlarda hiçbir şikâyet olmadan kalp krizi de gelişebiliyor. Bu krizler erkeklerle kıyaslandığında kadınlarda daha sık görülüyor. Ayrıca, diyabet öyküsü olan kadınlarda kalp-damar hastalıklarına bağlı ölüm oranı da artıyor.
İnme: Kalp ritim bozukluğu hastalarının korkulu rüyası
Kalbin ritim bozukluklarının hastaların korkulu rüyası olan ‘inme’ye de neden olabildiğini vurgulayan Tokgözoğlu korunma ve tedavi yöntemlerini şu sözlerle özetledi: “Bugünkü bilgilerimize göre kalp damar hastalıklarına yol açan nedenlerin çoğu önlenebilirdir. Kalıtsal eğilimlerle kalp damar hastalığı olanlarda bile hastalığı geciktirmek mümkündür. Kalbe ve beyine giden damarların yapısını bozup, daralıp tıkanmasına yol açan risk faktörlerinin başlıcaları sigara tüketimi, kan basıncının yüksek seyretmesi yani hipertansiyon, şeker hastalığı, kan yağlarından özellikle LDL kolesterol (yani kötü kolesterolün) yüksek olması, özellikle karın bölgesinde kilo fazlalığı, sağlıksız beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşamdır.
Kalp hastalıkları ve inme sebepli erken ölümlerin büyük çoğunluğu, sağlıklı beslenme, düzenli fiziksel aktivite, tütün dumanından kaçınma ve mevcut risklerin tedavisi yoluyla önlenebilmektedir. Bireyler kendi kalp ve damar hastalığı risklerini düzenli fiziksel aktivite yaparak, tütün kullanımından ve pasif içicilikten kaçınarak, meyve ve sebzeden zengin bir diyet seçerek, yağ, tuz ve şekerden zengin gıdalardan kaçınarak, Batı tipi diyet dediğimiz hazır ve işlenmiş gıdalardan uzak durarak ve sağlıklı bir vücut ağırlığını muhafaza ederek azaltabilirler”.
En önemli misyonumuz bilimsel araştırmaların teşvik edilmesi
Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu “Türk Kardiyoloji Derneği’nin en önemli misyonu, bilimsel araştırmaların teşvik edilmesi ve ülkemizdeki genç kardiyologların önünü açmaktır. Onlara eğitim, araştırma ve kendini geliştirmek için olanaklar oluşturmak için var gücümüzle çalışmamız ve onlara örnek olmamız her zaman önceliğimiz olacaktır. Kongremiz vesilesiyle oluşan bilimsel uluslararası platform sayesinde, güçlenen ülkeler, kurumlar ve akademisyenler arası ilişkilerin de bu bağlamda kısmen katkısı olacaktır” dedi.