Türk doktorların göğüs kanseriyle ilgili geliştirdiği ”MR-guided roll” adlı yöntem, İngiliz Radyoloji Enstitüsü’nün (British Enstitute of Radyology) ”Yeni Teknoloji Ödülü”ne değer bulundu.
Bu çalışmada, başka muayene ve taramalarda tespit edilemeyen, sadece MR incelemede görülen boyuttaki şüpheli kitlelerin çıkarılması için yapılan bir biyopsi yöntemi olan ve dünyadailk kez Türkiye’de yapılan ve ”MR-Guided roll” tekniği hakkında bilgi veriliyor.
AA muhabirine çalışmalarına ilişkin bilgi veren Cerrahpaşa Meme Grubu’ndan Doç. Dr. Halit Yılmaz, hastanın meme kanseri olduğundan şüphelenildiği durumlarda ultrasonografi ve mamografi taramasıyla tespit edilemeyen kitleler için meme kanserini yüzde 100 tespit eden MR taraması yapıldığını belirtti.
MR sırasında aynı zamanda kitlenin daha sonra ameliyatta çıkarılmak üzere işaretlendiğini anlatan Yılmaz, ”Çok şüpheli görüntü varsa, hastanın ameliyat edilmesi gerekiyorsa, cerrahayol gösterici olarak onun nerede olduğunu MR rehberliğinde belirleyip, ondan sonra da ameliyata göndermek gerekiyor. Dünyada bir sorun bu. MR’da saptanan lezyonların ne yapılacağı tartışılıyor. Sadece MR’da saptadığımız lezyonlara biz her türlü girişimi yapabiliyoruz” diye konuştu.
Yılmaz, MR sırasında tespit edilen kitlenin, ameliyat sırasında cerrahın bulabilmesi için işaretlenmesi gerektiğini, daha önce bu yöntemin kitlenin bulunduğu yere yerleştirilen bir tel yardımıyla yapıldığını belirten Yılmaz, fakat bu telin hastanın göğsünden çıkabildiğini ya da işaretlenen yerden başka bir noktaya kayabildiğini anlattı.
Yılmaz, ”Ama roll tekniğinde böyle bir sıkıntı olmuyor. Direkt o alanın içine enjeksiyon yapıyorsunuz. Operasyondan sonra hasta rahat bir şekilde hareket edebiliyor. Kayma, çıkma gibi bir sıkıntı olmuyor. Bu tekniği, yıllardır mamografi ve ultrasonda görülen lezyonlara yönelik yapıyorduk. Ama MR’da yapılması ilk defa. Ayrıca bu işlemleri yapabilecek altyapı Cerrahpaşa dışında çoğu yerde yok, bir kaç yerde yeni yeni başladı” dedi.
”Çok yüz güldürücü sonuçlar aldık”
Denemelerine 2007 yılında başladıklarını, bugüne kadar 50 hastada başlangıç aşamasındaki kanser kitlesini ya da henüz kansere dönüşmemiş hücre bozulmalarını bu teknikle işaretlediklerini belirten Yılmaz, şöyle konuştu:
”Bu teknikle ameliyata gönderdiğimiz hastalarda çok yüz güldürücü sonuçlar aldık. Uygulama öncesinde kitlenin bulunduğu yere radyolitik madde enjekte ediyoruz. Radyolitik maddeyi MR rehberliğinde enjekte ediyoruz, ertesi gün meme cerrahları girip ameliyathanede onun yerini çok kolay şekilde belirleyip temizliyor. Bu yöntemin teknik olarak çok üstünlükleri var. Daha az doku çıkarılıyor bu teknikle, ameliyat sonucu daha kozmetik sonuçlar oluyor. Hastanın tolere etmesi açısından daha başarılı olduğu gösterilmiş. Hasta konforu açısından, göğüste bir tel düşünün. O telle 1 gece kalmanız ya da 5-6 saat durmanız gerekiyor. Burada bir gün öncesinde işlemi yapıyoruz, hasta evine ya da yatağına gidiyor, ertesi gün cerrah istediği saatte ameliyata alabiliyor.”
Çalışmalarının, 2011 yılında British Journal of Radyology’de yayımlanarak dünyaya duyurulduğunu, bu yıl ise İngiliz Radyoloji Enstitüsü’nün ”Yeni Teknoloji Ödülü”ne layık görüldüğünü anlatan Yılmaz, bu teknikle yapılan tümör belirlemenin karşılanması için SGK ile de 2 yıldır görüşme halinde olduklarını kaydetti.
”Türkiye’de genç yaşta meme kanseri görülme sıklığı batıya göre fazla”
Yöntemi bulan ekipte yer Doç. Dr. Fatih Aydoğan da meme kanserinin görülme sıklığı konusunda bilgi verdi. Doç. Dr. Aydoğan, Türkiye dahil tüm dünyada 80 yaşına kadar yaşayan 8 kadından birinin meme kanseriyle karşılaşma olasılığı bulunduğunu belirterek, ”Bu 8 kadından biri sayısı çok yüksek bir oran. 100 bin kişilik bir popülasyona oranlanıyor ve Türkiye, Akdeniz ülkeleriyle birlikte aynı bölgede. Batı Avrupa’ya ve Amerika’ya bakılırsa bizde meme kanseri sıklığı daha az. Ortalama 100 binde 100 ila 170 arasındayken, bizde bu oran 100 binde 50’nin de altında görülüyor” diye konuştu.
Türkiye’de kanser görülme sıklığı az olmasına rağmen son yıllarda ilginç bir gelişme olduğunu anlatan Aydoğan, ”Kanser sıklığımız az ama bir farkımız var. Genç yaştaki meme kanseri sıklığı yapılan istatistiklerde batıya göre daha fazla görülüyor. Oranla söyleyecek olursak 40 yaşın altında meme kanseri Avrupa’da da Amerika’da da 3 ile 6 arasında. Bizdeki oran ise Meme Federasyonu verilerine göre, yüzde 19. Yani neredeyse 3-4 kat daha fazla batıya göre. Yani kanser sıklığı az ama genç yaştaki meme kanseri sıklığı fazla. Bunun neden olduğu bilinmiyor” dedi.
Meme kanseri görülme sıklığında hastanın ailesinde meme, rahim, yumurtalık gibi öyküsü olmasının genetik taşıyıcılık olarak bir risk faktörü olduğunu vurgulayan Aydoğan, şunları söyledi:
”Genetik taşıyıcılık değiştirilemez ama değiştirilebilir risk faktörleri var. Örneğin diyete dikkat etmek gerekiyor. Taramalar göstermiş ki, menopoz sonrası kadınlarda obezite meme kanseri riskini artırıyor. Bunun için özellikle menopoz sonrası dönemde kadınların kilolarına dikkat etmesi gerekiyor. Sigarayla ilgili çelişkili çalışmalar var, sigarada aktif içicilikten daha çok pasif içiciliğin riski artırdığı gösterilmiş.
Araştırmalarda, haftada 3 gün fiziksel aktivite yapan kadınların meme kanserine yakalanma oranının yüzde 30-40 azaldığı gösteriliyor. Meme kanseri tanısı konan hastalarda da düzenli fizik aktivitenin kanserin seyrine olumlu etki yaptığı görülüyor. Uyku düzenine dikkat etmek gerekiyor. Aslında çok göz önüne alınmayan bir sorun da stres. Stres çok ölçülebilir bir şey değil, onun için risk faktörlerindeki yeri tam anlamıyla bilinmiyor.”