Mustafa ÇİÇEK, Sağlık İdarecisi
Birbirimizi, sağlığımızı, hastanelerimizi tanıma -tanıtma açısından zamanın şartlarına göre değerlendirme yapmadan önce dilime Sakarya şiirinden bir parça takıldı. Bir anda gençlik yıllarına gittim. Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük? Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!.. Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya! Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? Sorunu görmek, kendini sorumlu hissetmek ve çözüm için istekli olarak çalışmak her davanın ve davası olanın hissiyatı olmalıdır. Sağlık sistemimizin içinden geçtiği evrede hastane yönetim sistemlerinin sorunlarını görmek, dert edinerek mesaj yoluyla seslenmek geldi içimden. Yükü büyük olanın yük altında ezilmeden- ezdirilmeden, ağır imtihanlara girmeden önce tarafların dikkatini çekmesi gereken kör noktaları göstermesi gerekir. Aksi halde bulunduğumuz geminin su alması durumunda o gemide hep birlikte mahsur kalma durumu söz konusudur. Günler gelir geçer, hayat birden son bulur. Elimize emekli evrakı tutuşturulmadan önce yapacağımız bilanco değerleri ile mizan terazide elimize verilecek defteri kebir değerlerinin ne ölçüde kıyaslanabilirliğine bakmalıyız. Yöneticilerde “ölüm” gerçeğini unutmamalı. İlahi terazi mutlaka kurulacağı için bu dünyada yaptıklarını bir teraziden geçirirse hem işine hem öbür dünyasına iyi hazırlanır. 1989 yılında Hacettepe Üniversitesi “sağlık idareciliği” lisans bölümünden mezun olurken çektiğim fotoğraf karelerine yeni atıldığım süreçte tekrar bakmak ihtiyacı hissettim. O günlere geri gittim, bir anda. 20’li yaşlarda Necip Fazıl Kısakürek, Abdurrahim Karakoç, Mehmet Akif Ersoy dizeleriyle yön vermeye çalıştığımız gençlik yıllarımızdı… Bu vatanı nasıl kurtarabiliriz idi amacımız. “Vatan” derken elbette düşüncemiz büyük davaların sahibi nasıl oluruz, mesleği nasıl yüceltir, bulunduğumuz konumda nasıl başarılı olur, sağlık sistemimizi nasıl Avrupa seviyesine taşıyabiliriz idi temel düşüncemiz. Bilimsel yöntemlerle ulaştığımız verileri sağlık hizmetleri yönetiminde nasıl kullanacağımızın hayallerini kurarak güne başlardık. Hacettepe’li olmakta bir ayrıcalıktı o yıllar. Yıl 2014, ne değişti dersek; Hedeflerimizde hala sapma yok… Uygulamalarda değişen çok şey var elbette. İlerleyen, gerileyen birçok faktör… Örneğin, Akif’in nesli hor görmeye başlamış bizleri. Sandığın gibi değil dünya, diyorlar bizlere.Vatan-Millet-Sakarya dönemleri çok geride kaldı, kurumsal hafıza da nedir ki ? Anlamını yitirmiş. Bilimsel, istatiksel ve sayısal değerlerle hastane yöneticiliği diye bir kavram yok artık. Sağlık Kurumlarında operasyonel yönetim mi olur? Sağlık Kurumları yönetiminde araştırma sonuçlarına dayalı sayısal yöntemler yerine, açık öğretimden alacağın bir diploma yeterli artık. İşler iyi gittiği sürece, yıkım yerine uyum varsa, ayrımcılık yerine “birliktelik” ve ekip ruhu hakimse sorun yok demektir. Geriye “kişisel- günübirlik hafıza” kalıyor. Gelecek nesillere ve hayata yeni giriş yapmış genç kuşaklara nerede kalmıştık çizgisi çizebileceğimiz başka yöntemleri ilerleyen dönemlerde elbette buluruz. Kanun, yönetmelik, genelge olsa bile biz ne dersek o olur mantığını sorgulamaya devam edeceğiz gibi. Bilgi -görgü-deneyim atmosferinden gelmeyen “toy” görevlilere bıkmadan anlatacağız derdimizi galiba. Bu “toy” sistemlerinde yerleşik köhne kurallar yok ama istenirse sümenin altından çıkarılabilir esnekliğe sahip uygulamaları görmek mümkündür. Dileyen istediği yerden sağlık hizmetini alma seçeneklerinin bolluğuna sahip. Ancak hekim bulmakta hala zorlanıyoruz. Bazı branşlarda hekim bolluğu varken bazı branşlarda istihdam sıkıntısı sürmektedir. Bir kişinin yapabileceği işleri 3-4 kişi yapıyorsa işsizlik önleniyor istihdam artıyorsa sorun yok demektir. Performansa dayalı istihdam yöntemlerinde uğranılacak zararın faturasını yine halk ödeyecek ise burada profesyonel bir yönetim tarzından sözediledilme imkanlarını araştırmalıyız.
Rahmetli karakoç Mihriban dizleriyle; Zaman erir kelep kelep.. Meyve dalında kalmaz hep. Unutturur birçok sebep, Unutursun Mihriban’ım. Yıllar sinene yaslanır; Hâtıraların paslanır. Bu deli gönlün uslanır… Unutursun Mihriban’ım. Uslanarak, unutarak çizdiğimiz geleceklerdehatıralar gelir aklımıza. Sormadan-yargılamadan- nedenlerini araştırmadan geçemeyiz bir türlü. Meslekleşmeye neden önem veremediğimizi anlayamıyorum işte. Bu bende bir sıkıntıdır hep. Örneğin, sağlık teknisyeni, teknisyenlik yerine neden ayniyat saymanlığı yaparki… Mihriban da unutuyor ama ben unutamıyorum bu tür sorgulamaları. Sistem kurmayı öğretmişlerdi bize hocalarımız. Konjektöre, değişen dengeler ve faktörlere karşı uyum sağlayan etkili – verimli sistemleri uygulamaya koyan yöneticilerin strajik başarı açısından öncü güç olacaklarından bahsetmişlerdi. Okulun uzun merdivenlerini ve koridorlarını bu düşüncelerle arşınlamıştık. Fırsatlar buldukça uyguladık ve başarılı olduk. U dönüşü ile keskin virajlarda savrulmamızı gerektiren sebepler ortada yok iken bu yola girmemizi gerektiren sebepler her neyse hatıraları paslandırmadan çözüme kavuşturmalıyız. İyiye -doğruya-güzele ulaşmak için sorgulayan-araştıran-üreten nesillere ihtiyacımız olduğunu bilen atmosfere hep taze hava pompalayan gücümüzü her dönemde göstermeliyiz. Hizmetleri bloke etmeden, kaliteli sağlık hizmeti sunumunu sürdürebilir kılmak, çalışan haklarını en iyi şekilde korumak, sektörel dinamikleri iyi analiz edebilen çalışan örgütlenmelerine hala ihtiyaç devam etmekte olduğunu görmek üzüntü verse bile değişim ve gelişimin yakın olduğunu hissetmekteyiz. Sağlık idareciliği, sağlık kurumları yöneticiliği ve sağlık yöneticiliği alanlarında eleman yetiştiren üniversitelerimizin her geçen gün sayısı artmaktadır. Bu bölümleri kuran akademisyenlerin okul mezunlarına sunacağı seçenekler kısıtlı olmasına rağmen okul sayısı hızla artmaktadır. Mezunların sorunu dağ gibi olmasına rağmen bir kesim mutlu bir kesim mağduru oynamakta. Bu adil olmayan manzara ise yıllardır süregelen açmazla dolu bir paradigma halini almış görünüyor. Pandoranın kutusu bir gün tekrar açılır mı, orası da muamma olmaya devam edecek gibi.
Geçenlerde bölüm başkanlarından bir öğretim görevlisine sordum;
– Büyük reklamlar vererek okulunuza “sağlık yöneticisi” yetiştirmek amacı ile kayıt yaptırmakta olduğunuz öğrencilere mezuniyet sonrası ile ilgili olarak bir yol çizebiliyor musunuz?
Aldığım cevap ilginçti. Yıllar öncesinde verilen cevaplardandı cevabı.
– “Bu bizim sorunumuz değil” dedi.
Bu alanda değişen bir şey yok sizlerin anlayacağı. Meslek mensupları kendi mücadelesini kendilerinin örgütlü olarak sürdürmesinden başka yol yok. Kanuna göre yönetmeliğe göre sağlık meslekleri içinde yer alan “sağlık idareciliği” bazılarına göre meslek olarak görülmemektedir. Kim bu birileri o da belli değil. Sağlık hizmetleri yönetiminde “insan” faktörü birinci sırada önemini korumaktadır ve korumaya devam edecektir. Bu nedenle liyakat ve meslekleşme sorunlarının çözümünün yanı sıra kanun ve yönetmeliklerin uygulanmasında kurumsal hafıza da önemini sürdüre gelmektedir. Sistemsizliğin sistem olmaktan çıkarılarak önem derecesinin ve özlük haklar faktörlerinin her çalışana eşit-adilane dağılımının sağlanması zaruretini sürdürmektedir. Sağlık yönetiminde departmansal hegomanya ve güç odakları oluşturma yerine “sorumluluk “ duygularının güçlendirilmesi acilen ihtiyaç duyulan temel değerler olduğunun bilinmesinde fayda vardır. “Hak” kavramı sağlık hizmetleri yönetiminde görev alan tüm çalışanların vazgeçemeyeceği bir gerçek olmasının sağlanması için yöneticilere büyük görev düşmektedir. Artık, büyük büyük abilerin, güçlü biraderlerin, duayenlerin ve otorite olduğunu zanneden havalı yönetici tiplerinin kendi için kurmaya çalıştığı dünya yerine geneli memnun edecek alternatif yönetim sistemlerinin kurulumuna başlanılması gerekmektedir. Merkezi yönetimin Sağlıkta dönüşüm programları ile getirdiği modernizasyon, herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
Halkın geniş katılımının sağlandığı bu programla “sağlık turizminde” yakalanan ivmenin de iyi değerlendirilmesi ve tersine dönüşün mümkün olamayacağı altyapıya kavuşturulması, uygulayıcıların elinde olan bir hakka kavuşmuştur. Laleli ve Merter vakalarında olduğu gibi bir manzara tüm dengeleri sarsarak değiştirecektir. Kalıcılığın-Hak ve adaletin sağlanması, Etik kuralların yerleşimi, Modern yöntemlerin uygulanabilirliğini hakim kılmak için Tüm çalışanların içinde bulunduğu ve söz sahibi olduğu BİLGİ + AZİM+ LİYAKATE dayalı sistemlerin kurulumu için mücadelede her kesimin destek ve takibi gerekmektedir.