Oruç tutmak, sindirim sistemini dinlendirdiği için, vücutta diğer organların kanlanmasını sağlıyor, kemik iliği uyarılıyor, kan yapımı artıyor. Vücut birikmiş zararlı maddelerden temizleniyor, bağışıklık sistemi güçleniyor. Kalp, damar, kanser gibi hastalıklara karşı direnç artıyor.
Güneşin doğuşundan batışına kadar olan süre içinde yemek ve içmekten vazgeçilmesi şeklinde tutulan oruçla, karaciğer ve tüm sindirim sisteminin dinlenme şansı bulduğunu söyleyen Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, “sindirim sistemi dinlenmekte olduğu için, vücutta diğer organların kanlanması ve çalışma verimi artıyor. Şeker hastalarında kan şekeri kontrolü, hipertansiyon hastalarında kan basıncı kontrolü kolaylaşıyor. Kanda yağ düzeyleri düşüyor, yararlı kolesterol yükseliyor. Vücutta depolanmış yağlar eriyor, birkaç kilo zayıflanıyor. Kemik iliği uyarılıyor, kan yapımı artıyor. Vücut birikmiş zararlı maddelerden temizleniyor, bağışıklık sistemi güçleniyor. Kalp, damar, kanser gibi hastalıklara karşı direnç artıyor” dedi.
Orucun aşırı yemek, sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıklardan uzaklaşmaya da vesile olduğuna vurgu yapan Prof. Avcı “Orucun bir ibadet olarak tutulması ve kudretli bir varlığın himayesine girildiğine inanmanın verdiği güven ve huzur, oruç tutanlara büyük moral ve mutluluk vermektedir “ dedi.
Ramazanda Kalp Hastaları Oruç Tutabilir mi?
Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, gördüğü tedavi ile yakınmasız olarak aktif yaşam süren hastaların, beslenmeleri ve ilaç saatleri düzenlenerek, oruç tutabileceklerini söyledi.
Uzun ve sıcak yaz günlerinde “Kalp hastaları oruç tutabilir mi? Nelere dikkat edilirse güvenle oruç tutulabilir?” sorularını yönelttiğimiz Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı “Ramazan orucunu tutabilmek, verdiği büyük manevi mutluluk yanı sıra başka yönlerden de insan sağlığına çok yararlı. Kalp hastalarını bu yararlardan mahrum etmemek için, durumlarını değerlendirip, gördüğü tedavi ile yakınmasız olarak aktif yaşam süren hastalara, beslenme ve ilaç saatleri düzenlenerek, oruç tutabilecekleri güveni verilmeli” dedi.
Prof. Avcı, “Kalp hastalarını bu yararlardan mahrum etmemek için, durumlarını değerlendirip, gördüğü tedavi ile yakınmasız olarak aktif yaşam süren hastalara, beslenme ve ilaç saatleri düzenlenerek, oruç tutabilecekleri güveni verilmeli” dedi. Geçirdiği bypass ameliyatı, balon-stent tedavisi ya da kalp pili uygulamasından sonra, herhangi bir yakınması olmaksızın, evinde ve işinde aktif yaşantısına devam edebilen kalp hastalarının, ilaçların günde iki kez alınacak şekilde ayarlanabileceğini ve oruç tutan herkes için geçerli olan beslenme kurallarına uyularak, oruç tutabileceğini belirtti.
Oruç Tutması Riskli Kalp Hastaları Kimlerdir
Oruç tutması riskli olan hastalar için Prof. Avcı şu açıklamada bulundu: “Koroner kalp hastalığı olup, geçirdiği bypass ameliyatı ya da balon-stent tedavisinden sonra, eforda veya eforsuz, göğüs ağrısı yakınmaları yeniden ortaya çıkmış olan, Ritmik Masaj (EECP) Tedavisi görmemiş ve bu yakınmalardan kurtulma şansı bulamamış, kullandığı birçok ilaca rağmen yakınmaları devam eden ve kalp krizi riski olan hastalar oruç tutmamalıdır. Ayrıca, önceden geçirdiği kalp krizleri ile kalp yetersizliği başlamış, eforda ya da eforsuz, nefes darlığı yakınması, vücutta su toplanması ve kilo artışı olan kalp hastaları da oruç tutamazlar. Yüksek tansiyonu olup, kullandığı ilaçlara rağmen kan basıncı sık sık yükselme ve düşme gösteren hastalar ile şeker hastaları da oruç tutmamalıdır”.
Kalp hastalığı olsun olmasın, oruç tutan herkesin, Ramazan süresince beslenmesine özen göstermesi gerektiğini belirten Prof. Avcı “Yılda bir ay vücudun dinlendirilmesi demek olup, fiziksel ve zihinsel sağlığımıza büyük katkıları olan oruçtan bu yararları sağlayabilmek için Ramazan süresince, sağlıklı ve dengeli beslenmek çok önemlidir. Abartıya kaçmadan günlük ihtiyaç olan protein, yağ, karbonhidrat, vitamin ve mineraller alınmalı, iftar ve sahurda yavaş yavaş ve az miktarlarda yemeli, yiyecekler ağızda iyi çiğnenmeli, doymadan sofradan kalkmalıdır. İftar ve sahur arasında iki litre kadar sıvı, su, ayran, komposto olarak alınmalıdır. Sahurda, mideden geç boşalarak uzun süre tok tutacak, proteinden ve lifden zengin, süt, yoğurt, kefir, peynir, yumurta, hurma, çörek otu, ceviz, badem, fındık, kuru baklagil, tahıl, esmer ekmek, esmer pirinç tercih edilmelidir. Metabolizmayı yavaşlatarak kilo almaya da neden olan çok yağlı ve hamurlu- şerbetli ağır tatlılardan, kızartılmış, baharatlı, tuzlu gıdalardan kaçınmalıdır” dedi.
Ramazanda Bir Çok Kişi Kabızlık Çekiyor
Ramazanda birçok kişinin kabızlık çektiğine değinen Prof. Avcı, “kabızlık devam ederse orucun vücudu temizleyici etkisi azalır, ramazan süresince lifli ve kabızlığı önleyici ürünler tüketmeğe özen gösterilmeli, bu amaçla, hurma, kırmızı pancar ve kefir, iftar ve sahurlarda bolca tüketilmelidir. Hurma, dengeli bir enerji ve karbonhidrat içeren lifli bir besindir. Kefir, zengin protein içeriği yanı sıra vücut için yararlı probiyotiklerden çok zengindir, evde yapılarak tüketilmesi daha uygun olur. Kırmızı pancar, içerdiği vitamin ve minerallerle de bir enerji deposudur, tazesi rendelenmiş olarak salatalarda ya da kefir veya yoğurtla karıştırılarak tüketilebilir” dedi.
İftar davetlerinde ve restoranlarda, önceden belirlenmiş zengin menülerle yapılan iftarların insanlara ciddi bir ağırlık verdiğine vurgu yapan Prof. Avcı, “Saatlerce boş kalmış midenin hızla ve aşırı derecede, özellikle de yağlı ve şekerden zengin besinlerle doldurulmasının ve iftar sonu ard arda sigara içilmesinin, sağlık için ciddi tehlike olduğuna dikkat çekti. Gizli kalp hastalarında ani kalp krizine, ani kan basıncı yükselmelerine ve felç durumuna yol açabileceği unutulmamalıdır uyarısında bulundu.