Organ nakillerinde hastaların özel hayatlarının korunması gerektiğini belirten Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi Transplantasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şükrü Emre, alıcı ve vericinin ailelerinin birbirini hiç tanımaması gerektiğini vurguladı.
Son zamanlarda Türkiye’de yapılan organ nakillerini değerlendiren Prof. Dr. Emre, Medical Tribune’ün sorularını yanıtladı.
MT: Bildiğiniz gibi bu yıl Türkiye’de ilk kez yüz nakli yapıldı ve uzun süre medyada yer aldı. Sizce nakillerin bu kadar medyatiklesmesi doğru mu?
Yüz nakli operasyonunun Türkiye’de başarıyla yapılması son derece mutluluk verici. Prof. Dr. Ömer Özkan tanıdığım, çok kıymetli bir hekim. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi de özellikle son on yılda çok gelişme gösteren, yeterli donanıma sahip ve bu operasyon için doğru bir yerdi. Bu tür operasyonların yapılmasının haber olarak medyada yer alması ve organ bağışının çok önemli olduğunun devamlı medyada altının çizilmesi gerekir. Ancak bunun Türkiye’de çok abartıldığını düşünüyorum. Sorunuza gelecek olursam, nakillerin bu şekilde medyatikleştirilmesini doğru bulmuyorum. Çünkü hastaların özel hayatları tamamen ortaya kondu. Alıcı ve verici birbirini tanıyor duruma geldi- ki bu çok sakıncalı bir durum. Daha sonra vericinin ailesi alıcı üzerinde bir takım baskılar kurabilir, bazı isteklerde bulunabilir. Örneğin Amerika’da kesinlikle alıcı ve vericinin aileleri birbirini görmez ve bilmez. Sadece alıcı ve ailesi, vericinin ailesine teşekkür notu yazmak isterse isim olmadan kendilerine ulaştırılır. Bunu böyle yapmakta her iki aile için de fayda var. Ama bu iş Türkiye’de çok fazla abartılıyor. Bu kadar insanların özel hayatına girmek çok anlamsız. Yapıldığının bilinmesi, haber olması elbette olabilir. Bu tip olayların organ bağışını artırmak için medyada yer almasının yararlı olduğunu düşünüyorum ama bu şekilde abartacak seviyeye getirmeyi kabul etmek mümkün değil.
MT: Hacettepe’de yapılan çift kol çift bacak nakli hastanın ölümüyle sonuçlandı. Bu konudaki değerlendirmeleriniz neler?
Medikal olarak işin başarı şansının düşük olacağını düşünüyorsanız, bu ameliyatı yapmama kararını vermeniz lazım. Hacettepe’deki sorun burada yatıyor. Bizlerin hekimler olarak görevimiz hastayı eğiterek doğru olanı yapmak. Hastanın istediği şekilde iş yapmak değil. Kol ve bacak nakiller çok kan çeken organlar. Alıcı gencin uzun bir süredir bütün vücudu, yani kalbi, diğer organları ve metabolizması bir şekilde kolsuz bacaksız yasama kendini adapte etmiş durumda. Bu durumdaki kalbin çift kol bacak nakli sonrası zorlanması ve yetersizliğe girme sansı çok yüksek.
Böyle bir ameliyata karar verirken belirli problemleri ve riskleri alıyorsunuz. Bu olası problemlerin ve risklerin iyi incelenmesi gerekir. Ayrıca bu konuların hasta ve ailesine ameliyatı gerçekleştirecek ekip tarafından uygun bir dille ve realistik olarak açıklanması gerekir. Yani bizim “informed consent” ya da hasta bilgilendirme ve hastanın ameliyat için onayının alınması işlemi çok önemli. Ikinci sorun ise yapılacak ameliyatın başarı şansının ameliyatı yapacak ekip tarafından iyi değerlendirilmesi ve bu değerlendirmeye göre ameliyatı yapıp yapmama kararının alınması olayı. Şayet ameliyatın başarı şansı düşük ve hastanın hayatını riske sokma şansı yüksek ise, ameliyat ekibinin ameliyatı yapmama kararını alması gerekir.
Öte yandan cerrahlar ameliyatı yaptığı için her zaman ön plandadır. Bu bir anlamda cerrahı hem medyada ön plan çıkarır hem de hata varsa cerrah cezalandırılır. Ben bunun da doğru olmadığına inanıyorum. Bu ameliyatın kararını cerrah tek başına veremez. Her hastanede etik komite var, tıbbi komite var. Bu komitelerden karar çıkıyor. Ona göre de işlem yapılıyor. Bu karara ortak olan tüm insanlar bunun sorumluluğunu taşımalıdır. Bizde transplanta karar verdiğimiz toplantılarda bir kişi neler konuşulduğunu, kimin karşı, kimin hem firkir olduğu gibi noktaları not tutar ve bu toplantılar kayıt altına alınır. Tibbi komite toplantısında şayet komite üyelerinin karar alma konusunda ikiye bölündüğü durumlarda benim tutumum hastanenin etik kurulunu toplantıya çağırmaktır. Etik kurul problemi inceler, her iki tarafın tezlerini dinler, bir karar verir ve bu karar uygulanır. Tabii bu kararın doğru verilmesi için konunun bilimsel olarak araştırılması ve veriler doğrultusunda (evidence base) bir karara ulaşılması önemlidir. Gerek alıcı seçimde görev alan tıbbi kurulun gerekse etik kurulun amacı ortak bir kararın oluşması ve alınan bu ortak kararı desteklemektir. Böylece cerrah da zan altında kalmayacaktır.
MT: Sizce kök hücrelerden organ üretiminde başarı sağlanacak mı?
Kök hücrelerden kesinlikle organ sağlanabilecek. Bizim burada başlanan ve devam eden çalışmalar var. Daha çok karaciğerde başlandı deneysel çalışmalar. Düşünün ki bir domuz karaciğerini alıyorsunuz ve karaciğer hücrelerinin hepsini belirli bir sistem içinde yok ediyorsunuz. Ama karaciğerin çatısı aynen duruyor. Kök hücrelerden elde ettiğiniz hücreleri bu çatıya adapte ediyorsunuz. Bu kök hücreler hastanın kendisinden geldiği için bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanmak da gerekmiyor. Şu andaki deneysel çalışmalarda bunların başarı oranı yaklaşık %30 civarında ama geliştirileceğine inanıyorum. Gelecekte karaciğere ihtiyaç olduğu zaman, bu kök hücreler kanalıyla size ait karaciğerin oluşturulması sağlanacak ve buna bağlı olarak da hastalar organ beklemeyecek. Karaciğer nakli yapılacak hastaya ameliyattan 6 ay önce başlayarak bu karaciğer geliştirilecek ve transplante edilebilecek.