Prof. Dr. Bingür Sönmez ile kalbimizi tüm yönleriyle masaya yatırdık…
Malumunuz Türk tıp tarihinin hızlıca büyük adımlar attığı bir zaman dilimindeyiz ve şaşkınlıkla izliyoruz tüm gelişmeleri… Bir yandan nakiller, bir yandan tıp literatürüne geçecek ameliyatlar ve tedavi yöntemleri derken, sağlıkla yatıp kalkar olduk… Etrafta türlü türlü formüller, listeler dolaşıyor. Hepsi de ‘sağlıklı yaşam’ı vaat ediyor. Tamam sağlıklı yaşamak hepimizin arzusu, dileği ama gerçekte ne kadar sağlıklıyız? Peki vücudumuzun sistemini ne kadar tanıyoruz? Vücudumuzun bize gönderdiği alarm ve uyarıların farkında mıyız? Kalbimize ne kadar iyi bakıyoruz?
İşte bu soruların cevabını öğrenmek için, bilindik formüller, listeler yerine biraz ezber bozalım ve bu sefer işin kökenine, teknik kısmına inelim dedik… En önemli yerden yani kalpten başlamaya karar verdik. Bunun için de Türkiye’de kalp denince akla gelen ilk isimlerden biri olan değerli hocamız Prof. Dr. Bingür Sönmez’in kapısını çaldık. Bizi evinde,Memorial Hastanesi yoğun bakım ünitesinde ağırlayan Prof. Dr. Bingür Sönmez, kalp ve damar hastalıklarını, tedavi yöntemlerini ve sağlıklı bir kalp için gerekli tüm bilgileri anlattı…
İşte işin uzmanından altın değerinde bilgiler…
-Kalbin kaç farklı hastalığı var?
Kalp kapasitesi çok büyük bir organ ve birçok birimler bir araya geliyor. Öncelikle kalbin bir adale sistemi var. Kalbin kapak sistemi var, kalbi besleyen damarlar var, kalbin ritmini düzenleyen bilgisayarı var. Bunlar ayrı ayrı hastalanabilir. En çok bilinen, kalbin damarlarını tutan hastalık; damar sertliği dediğimiz “Koroner Kalp Hastalığı”. Bütün damar sistemini tutan “damar sertliği” sıklıkla koroner damarları tuttuğu için “kalp hastalığı” denince aklımıza öncelikle “Koroner Kalp Hastalığı” geliyor.
-Peki damar neden sertleşir? Çaresi nedir?
Damar iç yüzeyinde parlak bir tabaka vardır ve kanın pıhtılaşmadan akışkanlığını sağlar. Damar cidarında bu parlak – kaygan yüzeyin bozulması ile kolestrol birikmesi oluşur. Bunun üzerine bir de , kalsiyum (kireç) oturması ile damar sertliği plakları oluyuyor. Bu plak nereyi tutarsa o derece ciddi bir sorun oluşturuyor. Bu sorun şöyle tarif edilebilir; darlık olan yerin önüne yeteri kadar kan gitmediği için kalp adalesi feryat ediyor. “Kana ihtiyacım var” diye… Bir ağrı uyaranı gönderiyor, siz onu fark ediyorsunuz, doktora gidiyorsunuz, anjiyo çekiliyor, balon, stent ya da ameliyata karar veriliyor. Ama bir grup hasta var ki, kalp adalesi o kansızlık sinyalini algılamıyor. Yani kana ihtiyacı var ama “imdat bana kan lazım” diyor ama sahibi bu mesajı almıyor. Biz buna “sessiz kalp hastalığı”’ diyoruz. İşte en tehlikeli grup bu hastalardır.
“SESSİZ KALP HASTALARI SESSİZ SESSİZ ÖLÜYOR”
-Tıpkı son zamanlarda yaşanan ani kalp krizleri gibi… Aslında bu ani ölümlerin kaynağına da bir anlamda açıklık getirmiş oldu bu açıklamanız. Tıbben nasıl oluyor peki bu ‘sessiz’ ölüm?
Hastalığı fark edip zamanında doktora gelemiyorlar veya bir efor anında kendilerini sınırlamaları gereken noktayı bilemiyorlar. Dolayısıyla bir insan 5 kat bir merdiveni çok kolay çıkabilirken, koroner kalp hastası 3. kata geldiğinde kalp ona ‘dur ben yoruldum kan istiyorum’ derken, sessiz kalp hastası bu mesajı veremediği için o koroner hastalık 5. katı çıktığında yaşamını bitirebiliyor. Onun için biz en çok sessiz kalp hastalarından korkuyoruz.
-En çok kimler sessiz kalp hastası olabilir?
Sessiz kalp hastaları, 40 yaş civarındaki çok yoğun çalışan, önemli iş insanları olabiliyor. Bir de çok şişman ve diyabetik olanlarda sessiz kalp hastalığını daha çok görebiliyoruz.
KALBE EKLEMLERDEN GELEN TEHDİT!
-Gelelim kapak hastalıklarına… Kapak hastalıkları nasıl oluşuyor ve tedavi yöntemleri neler?
Kapak hastalıkları 2 şekilde olabiliyor; doğuştan ya da sonradan. Doğuştan olanlar; aort kapak darlığı, mitral kapakta yetmezlik (prolapsus, yırtık) şeklinde olabiliyor. Bir de doğumsal doku bozukluklarına bağlı olarak deneratif kapak hastalıkları olabiliyor. Ama bizi en çok üzen aortsal kapak hastalıkları!
-Nedir aortsal kapak hastalıkları?
Çocuklukta geçirilen akut eklem romatizması… Boğazda bulunan bademciklerde görülen beta hemolitik stetokopların oluşturduğu bir akut eklem romatizması var. Eklem romatizmasıyla kalbin ne alakası var derseniz, bütün sistemi etkileyen bir hastalık aslında, en tuttuğu yer eklemler olurken, kalbin kapaklarını tahrip eden bir hastalık. Hatta denir ki, akut eklem romatizmasıeklemleri yalar, kalbi ısırır!
-Eklem romatizmasının oluşturduğu sorunlar ve tedavi yöntemleri neler?
Bu insanlar akut eklem romatizması geçirdikten sonra kalp kapaklarında bir harabiyet oluşur ve yıllar içerisinde bu harabiyet kireçlenmeyle beraber gittikçe bozulur ve tuttuğu kapağa göre sıkıntılar oluşturur. Bu aort kapak olabiliyor, mitral kapak olabiliyor. Bu hastaları her yıl eko takibiyle ne kadar geç ameliyat edebilirsek o kadar iyi. Ameliyatlarımızda mitral kapaklarda öncelikle tamir yapıyoruz, tamir yapamadığımız hastalarda kapağı değiştiriyoruz.
-Kalp neden büyür?
Aort kapaklarda tamir uygun değil, aort kapaklarda mutlaka kapağı değiştiriyoruz. Kapak değiştirme ameliyatı bir protez cerrahisi olduğu için mümkün olduğu kadar erteleriz ama geç kalmamak gerektiğini de bilmemiz gerekir. “Kalp büyümesi” lafı buradan geliyor. Çünkü kalp kapakları su depolarında tek yönlü akımı sağlayan sitemlere benzer. Kan ileri atılır geri kaçmaz. Ama kapakta bozukluk varsa ileri atılıyor, geri kaçıyor! Geri gelen kalp tekrar atılıyor ve bu kalbe aşırı bir yük getiriyor. Kalp doluyor! Kalp sürekli şişiyor, büyüyor. Veya kapakta darlık varsa, kalp, yokuş yukarı giden koşucu gibi, sürekli zorlanıyor, dar olan kapağa doğru pompalıyor, pompaladıkça kalp adalesi büyüyor ve genişliyor. Kalp büyümesi bu işte!
-Kalbi büyüyenler ne yapmalı?
Yedikleri tuz oranını kısıtlamaları ve ikincil enfeksiyonlardan korunmaları (özellikle diş tedavilerinde) gerekiyor. Özellikle idrar söktürücü ve tansiyon ilaçlarını dikkatle kullanmaları, yılda bir kez eko takibi yaparak ameliyat zamanının kararlaştırılmasında doktoruna yardımcı olmaları çok önemli. Bu arada ne erken ne de geç davranmamamız ve kardiyolojik takibi çok iyi yapmamız gerekiyor.
“KALP BİR ÇEŞİT BİLGİSAYARDIR, DAMARLARSA KABLOLAR”
-Kalbimizin sistemi nasıl çalışıyor? Biz nasıl anlıyoruz sistemde bir sorun olduğunu?
Kalbimizin üst kısmında küçük bir bilgisayar var, o bilgisayar bize belli aralıklarla uyarı gönderiyor. Bu bir elektrik uyarısı aslında. Birer şimşek gibi düşünün… İhtiyaca göre bu uyarı artıyor ya da azalıyor. Uyurken 60 civarında uyarı gönderirken, gün içinde 70 – 80 iken koşarken 120’ye kadar uyarı gönderiyor ve o andaki gereksinime göre uyarı gönderiyor. Kalp iki tane problem yaşıyor. Birincisi, bilgisayarda problem olabiliyor, ikincisi ise kablolarda problem olabiliyor. Kablolar birbirine değerse, kısa devre yapıyor veya bilgisayar bozulursa hızlı hızlı uyarılar göndermeye başlıyor. Bilgisayarın algılaması bozulunca gün içinde 70 – 75 olması gerektiği yerde 120 – 130’a kadar çıkıyor. Bu durumda nabız uykuda 60 – 70 civarında olması gerekirken 200 – 220 nabız ile uyanıyorlar.
-Vücudumuzun bilgisayarı bozuldu diyelim ne yapılması gerekiyor bu durumda?
Bu tür hastalıklarda öncelikle ilaç tedavisi uygulanıyor ama hastanın yaşamını etkileyen durumlarda ileri tedavi şekilleri uygulanarak, o bozukluğu yapan sistemi saptamak için elektrofizyolojik çalışma yapılarak, ablasyon yapılabiliyor. Çok ileri vakalarda ritim düzenleyici piller takılabiliyor, daha da ileri vakalarda şok veren piller de takılabiliyor.
-Peki kalp nakli ne zaman devreye giriyor
Kalp hastalıklarında kalp naklini en son çare olarak görüyoruz… Bir hasta bypass ameliyatları olmuş, kapaklar değişmiş vs. ama yine de hasta düzelmiyorsa o zaman kalp naklini düşünüyoruz. Ayrıca herhangi bir nedenle kalp adalesinin kendisinde problem varsa (kardiyomiyopati), tabiri caizse kalp adalesi futbol topunun dış lastiği gibi olmuşsa ve artık kasılamıyorsa, bu hastalarımıza kalp nakli gerekiyor demektir.
-Son yıllarda doku naklinde büyük adımlar atıldı ama kalp naklinde bir durağanlık var. Kalp nakli alanında istenen gelişme neden olmuyor bir türlü?
Ama kalp nakli çok zor bir işlem, böbrek veya karaciğer nakli gibi değil. Bu nakillerin artmasının nedeni aileden alınan bir parça ile nakil işleminin yapılabilmesi. Ama kalpte, hasta ölmeden kalbini almalısınız. Ölmeden derken beyin ölümü olduktan sonra demek istiyorum. Yoğun bakıma alıyorsunuz hastayı, beyin ölümü oluşmuş ama monitörde ritim görüyorsunuz ve hastanın ailesi; tansiyonunu görüyor, idrar çıkardığını görüyor, nefes alıp verdiğini zannediyor (halbuki makine yapıyor), dolayısıyla aile bu insanın oganlarını bağışlamakta tereddüt ediyor. Bu yüzden dünyada kalp nakli beklenen gelişmeyi gösteremiyor ama bir şey gelişiyor o da ‘mekanik kalpler’.
“BEN MEKANİK KALBİMDEN MEMNUNUM KALP NAKLİ KALSIN!”
-Evet mekanik kalpler konusu oldukça önemli değil mi? Biraz bahseder misiniz mekanik kalplerden?
Mekanik kalplerde birkaç problem var. Bunlardan birincisi, enfeksiyon problemi. İkincisi, mekanik yüzeyde kan harabiyeti ve pıhtılaşma. Bu üç sorun yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Önümüzdeki birkaç yılda mekanik kalp nakli daha çok uygulanabilir hale gelecek. Mekanip kalbin fiyatı bugün 45 – 50 bin dolar arası değişiyor ama en büyük şansımız SGK artık bu masrafları ödemeye başladı. Geçtiğimiz yıllarda bu durum çok büyük bir problemdi. Mekanik kalp aslında kalp nakli için bir köprüdür. Hastaya nakil yapmak için bir kalp yok, bunu takıyorsunuz ve hayatta kalmasını sağlıyorsunuz gelen ilk kalbi ona takacaksınız. Ama öyle güzellikler olmaya başladı ki, 1 – 1,5 yıl olmuş, hasta o kadar mutlu ki mekanik kalbiyle, kalp nakli olmak istemiyor. Arkadaşlarımızın söylediğine göre bazen hastayı çağırıyorlarmış “senin kan grubunda kalp çıktı gel” dediklerinde ‘yok ben makinemden memnunum kalsın’ diyorlarmış.
-Mekanik kalple ne kadar yaşanıyor?
Mekanik kalp ile 2,5 yıl yaşayanlar var daha fazlasını bekliyoruz göreceğiz. 1 ay içinde kaybedilecek gözüyle bakılan hasta bu sayede 2,5 yıldır hayatta. Tabii ki iyi bir kalp nakli en iyi çözüm ama bunu reddeden hastalar var!
-Türkiye’de kalp nakli oranı nedir?
Türkiye’de kalp nakli sayısı çok az. Yıllık ortalamaya bakacak olursak, 100’ün altında.
-Kapak hastalarının dikkat etmeleri gerekenler nedir?
Kapak hastaları kesinlikle tuz yememeli ve ikinci enfeksiyonlardan (özellikle diş kökü enfeksiyonlarından) korunmalılar. Çünkü herhangi bir diş kökü enfeksiyonu, hasta olan kapağın üstüne yerleşir ve endokardit dediğimiz çok ağır bir kalp enfeksiyonu ortaya çıkabilir. Bu çok önemli olduğu için diş hekimleri bu konuda tembihlidir. Hastalara kapak hastası olduklarını diş hekimine söylemeleri konusunda uyarırız. Kanamalı bir tedavisi mutlaka antibiyotik baskısı altında yapılmalı.
“ÜLKEMİZDE ROMATİZMAL KAPAK HASTALIKLARI AZALDI!”
-Eskiden romatizmal kapak hastalıkları oldukça sık duyduğumuz bir hastalıktı. Günümüzde durum nedir?
Son yıllarda yapılan kapak ameliyatlarının sayılarına bakacak olursak ülkemizde romatizmal kapak hastalıklarının azaldığını görüyoruz. Bunun en büyük nedeni küçük illere, kasabalara giden genç pratisyen hekimler ve çocuk doktorları bademcik enfeksiyonlarını kontrol altına aldılar. Genç kardiyologlar ise romatizmal kapak hastalıklarını çok iyi takip ederek hastaların hızla kötüleşmesini önleyebiliyorlar. Çocukluğunda bademcik enfeksiyonu geçirenlere 25 yaşına kadar penisilin tedavisi yapılmalıdır. Ayrıca iyi bir KBB konsültasyonu ile yapılacak olan bademcik ameliyatı en iyi koruyucu yöntemdir. Son 20 yılda romatizmal kapak hastalıkların azalmasını bu dikkatli hekimlere borçluyuz.
Ama bunun yanında koroner kalp hastalıklarında bir artış olduğu görülüyor.
-Neden?
Gelişmekte olan bir toplumun en büyük sıkıntısı; stres… Stres kalbi etkileyen en önemli faktörlerden biri! Stress hormonu olan adrenalin damarlarda spazm yapabiliyor, çarpıntı yapabiliyor, tansiyon yüksekliğine neden olabiliyor, en önemlisi damar iç yüzünde bulunan parlak zemini bozabiliyor. Dolayısıyla artmış olan adrenalin seviye nedeni ile koroner kalp hastalıkları arttı…
“SİGARA YASAĞINDAN SONRA ACİL POLİKLİNİKLERİNE GELEN ASTIM KRİZLERİ AZALDI!”
-Sigara yasağından konuşalım biraz da. Sizce sigara yasağı işe yaradı mı?
Sigara yasağı ile beraber oldukça büyük bir ilerleme kaydedildi. Fakat bu yasağın en büyük etkilerini önümüzdeki 10 yılda göreceğiz. Özellikle akciğer hastalıkları açısından çok çabuk geri dönüşler göreceğimizi düşünüyorum. Çünkü karşımıza gelen koroner kalp hastasının dünden bugüne hasta olmadı. Biliyoruz ki onun son 5 yıldır hastalığı vardı. Ama akciğer hastalığında öyle bir durum var ki, 3 – 5 ay çok ağır, ani bir krizle acile geliyorlar. Şu kadar söyleyebilirim ki;sigara yasağı uygulamaya geçtiğinden beri, acil polikliniklerine gelen astım krizleri, nefes darlığı krizleri gerçekten azaldı. Sigara yasağının faydasını önümüzdeki 5 yıl kademe kademe göreceğiz çünkü müşterek tiryakilik normal tiryakilik kadar ciddi! Bunun yanında sigara içenler de sigara içme oranını mecburen azalttılar. Utandıklarından veya zaman ayıramadıklarındansigara sayılarını düşürdüler. Tuz konusunda o kadar başarılı olamadık mesela…
“İNSANLARI TUZA KARŞI EĞİTMEMİZ LAZIM”
-Çok mu tuzlu yiyen bir toplumuz?
Biz toplum olarak günde 10 grama kadar tuz kullanıyoruz. Tuzu kaldırmak reaksiyon doğuracağı için iyi bir çözüm değil, insanları tuza karşı eğitmemiz lazım. Mümkün olduğunca tuzu az yiyin dememiz lazım. Bir defa sağlıklı bir insanın tuzsuz yemesi zorunlu değil, çünkü böbrek nasıl olsa o fazla tuzu atar. Ama sağlıklı bir insanın da az tuzlu yemeye alışması lazım çünkü eninde sonunda tansiyon değerleri azalacak. Amerika’nın New York kentinde bu proje uygulandı. Belediyelerin yaptığı bir protokolle tüm lokantalarda masalardaki tuz oranı yarıya indirildi. Ama o kadar tuzlu hazırlıyorlardı ki yemekleri! Amerika’da yemekler önceden yarı pişiriliyor, bozulmaması için içine bol tuz atılıyor, sipariş verdikten 10 dakika sonra servis yapılıyor. En geç 10 dakika içinde en zahmetli yemekler bile hazır olmuş oluyor. O yüzden yemekteki tuz oranı çok yüksekti. Belediyelerin yaptığı mücadele bu tuzun oranını azaltmaktı. Bu bize tam olarak tuzu ortadan kaldırmak olarak yansıdı. Bence bu şekilde değil, insanları az tuzlu yeme konusunda eğitmemiz lazım. Yoksa konserve ve hazır yemeklerde tuz kullanımını yasaklarsak, bu sefer gıda zehirlenmeleri ortaya çıkacak. İnsanların aklına gelmiyor ama tuz gıdaların bozulmaması için kullanılan bir madde.
-Kalpte ritim bozukluğu konusu var bir de?
Sigara içen birinin çarpıntıdan yakınmaya hakkı yok! Önce sigarayı bırakacak. İkinci olarak aşırı çay kahve tüketimi! Kahvenin içindeki kafein, çarpıntıyı tetikliyor. Normal koroner hastalarında, aort kapak hastalarında, günde bir kere köpüklü Türk kahvesi ve 5 – 6 bardak çay içebilirsiniz derken, çarpıntısı olan insanlara günde 1 defa kafeinsiz neskafe içmelerini öneriyoruz. Ama her şeyin başı sigara gördüğünüz gibi!
SİGARA İÇİYORSANIZ 15 YIL DAHA YAŞLISINIZ!
Sigara içen kişiler, takvim yaşından 15 yaş daha yaşlı olduklarını bilmeli. Çünkü sigara, kalp damar yaşını 15 yıl ilerletiyor. Yani sigara tiryakilerinde damar yaşı, 15 yıl önden gidiyor. 20 yıl, günde 1 paket sigara içen bir insanın, ömrünün 5-10 yıl daha kısa olduğu kesinlikle bilinmeli.
Pınar Cebeci/ht