Kanser hastalığına dikkat çekmek amacıyla “Kanser Haftası” olarak belirlenen bu hafta 1-7 Nisan tarihine özel açıklama yapan Üsküdar Üniversitesi NPİstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Uzman Klinik Psikolog İhsan Öztekin kanserli hastaların tedavi sürecinde ruhsal olarak çok fazla yıprandıklarının altını çizerek pek çok kanser hastasında görünen psikolojik şikayetler hakkında bilgi verdi.
Öztekin yaptığı açıklamada; “Kanser ve psikoloji ruh ve beden etkileşimi için son derecede ilginç bir örnek teşkil ediyor. Kanser hastalarında psikolojik sorunlar olabildiği gibi bu sorunların etkisiyle ortaya çıkan kanser nükslerine de rastlıyoruz. Bugün kanserli hastaların depresyona yakalanma olasılığı %50’lere varmaktadır. Kanserle beraber en sık görülen diğer psikolojik hastalıklar ise; anksiyete bozukluklar ve uyum bozuklukları gibi rahatsızlıklardır. Akut stres bozukluğu, PTSB, uyum bozukluğu tablolarına da sık rastlanmaktadır. Kanserin psikolojik problemlere yol açtığına kuşku yoktur. İş yoğunluğu ve stresin kansere yol açıp açmadığı bilinmemektedir. Fakat böyle bir ilişkinin saptanması pek de mümkün değildir. Zira stres kaygan bir kavramdır. Kişinin yaşadığı yer ve iş koşullarının olumsuzluğu elbette psikolojik hastalıklara yol açabilmektedir” dedi.
KANSERE YAKALANMAK UMUTSUZLUK İÇİN BİR SEBEP DEĞİL
Kansere yakalanmış bir kişi için öz güven eksikliği, çaresizlik, ümitsizlik duygusunun yaşam kalitesini ileri derecede düşürdüğüne değinen Uzman Klinik Psikolog İhsan Öztekin, “En iyi önlem, konuyu soğukkanlılıkla ele almak ve günümüz tıbbının birçok kanser türünde oldukça yüksek düzeyde başarı gösterdiğini bilmektir. Ayrıca yardım gruplarından psikolojik destek için başvuruda bulunmak bir diğer önlemdir. Tabi unutmamak gerekir ki kanser hastalarının yakınları da en az hastaları kadar ciddi psikolojik tablolar sergileyebilmektedirler. O nedenle onların da psikolojik destek için uzmanlara başvurmalarında yarar vardır” dedi.
KANSERLİ HASTALARIN PSİKOLOJİK TEDAVİSİ NASIL OLUR?
Uzman Klinik Psikolog İhsan Öztekin; “Bu hastaların tedavisinde “önce zarar verme” ilkesini göz önüne almaktayız. Karaciğere ve diğer organlara zarar vermeyen psikofarmakolojik ajanlarla psikolojik sorunlara karşı çare aranmakadır. Grup terapisinin önemli yeri vardır. Yaşamdan ümidini kesecek düzeyde depresyona girenler yatarak tedavi edilmektedir. Destekleyici ve dışa vurumcu grup terapisinin başta yaşam kalitesi olmak üzere, hastaların genel moral değerleri ve olası psikolojik sorunlarına karşı ciddi bir önlem olmaktadır. Konuyla ilgili yapılan araştırmalar son yıllarda artan bir ivme göstermektedir”