Yakında Türkiye’ye gelmesi beklenen ilaçlarla, düzenli kan kontrolü yaptırma zorunluluğu ortadan kalkacak.
Kardiyoloji Uzmanı ve Atriyal Fibrilasyon Derneği(AFD) Başkanı Prof. Dr. Erdem Diker, her 100 kişiden birinin yaşamının bir döneminde kalp ritm bozukluğu olan atriyal fibrilasyon hastalığıyla karşılaştığını söyledi.
40 yaşından sonra her dört kişiden birinde, bir dönemde kalp ritm bozukluğu görüldüğünü belirten Diker, hastalığın görülme sıklığının yaşın ilerlemesine bağlı olarak arttığını ifade etti.
Diker, 70-80 yaşına gelen bir kişide kalp ritm bozukluğu görülme oranının yüzde 10’a kadar yükseldiğini belirterek, kalp ritm bozukluğunun çarpıntı, yorgunluk, halsizlik gibi şikayetlerin yanı sıra inme riski taşıdığına dikkati çekti.
Ritm bozukluğuna bağlı olarak kalbin belli boşluklarında kan toplandığını ve bölgede pıhtı oluşabildiğini vurgulayan Diker, ”Pıhtı da kan akışına karıştığında beyine kadar ulaşabiliyor ve inmeye yol açabiliyor” dedi.
Kalp ritm bozukluğu olan hastalarda şeker, tansiyon gibi eşlik eden bir hastalıkla inme riskinin arttığını belirten Diker, bu hastalarda yılda yüzde 1-18 arasında felç geçirme riskinin bulunduğunu söyledi.
HATA VE İHMALE AÇIK
Dünya genelinde görülen tüm inmelerin yaklaşık yüzde 30’unun kalp ritm bozukluğuna bağlı ortaya çıktığına işaret eden Diker, hastalığın tedavisinde şimdiye kadar tek seçeneğin fare zehiri olan ve insanlarda kanın pıhtılaşmasını ortadan kaldırması için uygun dozda kullanılan bir ilaç olduğunu söyledi.
Bunun dışında başka bir tedavinin bulunmadığını, mevcut ilaç düzenli kullanıldığında kalp ritm bozukluklarında beyne pıhtı atılmasının engellenebildiğini dile getiren Diker, ilaç tedavisi uygulanmayan hastalarda ilacı alan hastalara oranla inme riskinin yüzde 60 fazla olduğuna dikkati çekti.
Diker, kullanımı oldukça zor olan mevcut ilaç tedavisinin hem hekim hem de hasta tarafından tercih edilmediğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Kan değerindeki değişikliğe bağlı kullanılan dozdaki ilaç yetersiz geldiğinde, tedavinin hiçbir başarısı kalmazken; doz fazla geldiğinde şiddetli kanamaya yol açıyor. Doz ayarlamasının yapılabilmesi için de 3 günde ya da hafta bir hastadan kanda pıhtılaşma testi yaptırması isteniyor. Bu durumda da hastanın sürekli hastaneye gelmesi, sonucu hekime göstererek yeni bir doz ayarlamasının yapılması gerekiyor. Dozdaki değişiklik, hastada hata ve ihmale neden olabiliyor.
Mevcut tedavinin, yiyeceklerle etkileşim içinde olması gibi bir dezavantajı bulunuyor. Bazı yiyecekler ilacın etkisini olması gerekenden daha fazla artırırken, bazı yiyecekler tamamen etkisiz hale getirebiliyor. Örneğin, 2-3 gün üst üste yeşil salata yiyen bir hastada, salatadaki K vitaminine bağlı etkinlik azalıyor. Bu açıdan da hastanın sürekli diyete bağlı kalması gerekiyor.”
SÜREKLİ KAN TESTİNE SON
Hastalığın tedavisine yönelik yeni ilaç protokollerinin yakında uygulanmaya başlanacağını belirten Diker, söz konusu ilaçların koruyucu ve kanama yapıcı etkisinin daha yüksek olduğunu vurguladı.
Diker, yeni ilaç tedavilerinin hastaya sürekli kan testi yapmasına gerek bırakmayacak şekilde önemli bir avantaj sağladığını vurgulayarak, ”Artık hastalar, 3-7 günde bir hastaneye gelerek kanda pıhtılaşma testi yaptırmak zorunda olmayacak. Hekimin verdiği dozda ilacını kullanması yeterli olacak. Hastaların, yaşam kalitesi artacak. Sürekli doz değişikliğine uyum sağlayamama ve ilacın kullanımına bağlı hata ve ihmal ortadan kalkacak. İlaçlarda hiçbir şekilde yiyecek etkileşimi bulunmadığından hastanın diyete bağlı kalması gerekmeyecek” diye konuştu.
Bu içerikte üç ayrı ilacın bu yıl içinde Türkiye’ye geleceğini belirten Diker, ilaçların geleneksel ilaca göre daha pahalı olduğunu söyledi.
Diker, söz konusu ilaçların etkinlik ve güvenliğine ilişkin çalışmaların tamamlandığını ifade ederek, şunları kaydetti:
”Çalışmalarda hastalığın tedavisinde kullanılan geleneksel ilaçla yeni ilaçlar karşılaştırıldı. Bir grup hastaya geleneksel, diğer gruba ise yeni ilaçlar verildi. Yeni ilaçlardan biri uluslararası yürütülen klinik çalışmalar kapsamında 18 bin, ikincisi 14 bin ve üçüncüsü 18 bin hastaya uygulandı. Çalışma sonucunda, yeni ilaçların geleneksel ilaç kadar etkili ve güvenli olduğu, hatta bazı açılardan daha az kanamaya yol açtığı belirlendi.”