Girişimsel Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Tamer Kaya, iğne biyopsisi adı verilen radyolojik yöntemler ile vücudun herhangi bir bölgesinde saptanan anormal bir dokuya tanı konulması işlemini aktardı.
Prof. Dr. Kaya, vücutta sorunlu olarak tespit edilen bölgeye çeşitli radyolojik yöntemler rehberliğinde iğne ya da kateter (ince uzun plastik borucuklar) ile küçük bir alandan girilmesi şeklinde yapılan uygulamaların girişimsel radyoloji alanına girdiğini aktardı. Kaya, “Girişimsel radyoloji tanı ya da tedavi amacı ile uygulanabilir. Bu yöntemin başarısı hastanın yöntem için uygunluğunun yanı sıra, işlemin iyi planlanması ile de artar” dedi.
Kaya, girişimsel radyoloji işlemlerinin damarsal ve damar dışı olarak iki grupta toplandığını söyledi ve damar dışı yöntemlerden iğne biyopsilerini anlattı.
Doku hasarı oluşmuyor
Girişimsel Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Tamer Kaya, şu bilgileri verdi: “Görüntüleme rehberliğinde yapılan iğne biyopsileri, radyolojik yöntemler ile vücudun herhangi bir bölgesinde saptanan anormal bir dokunun tanısının ortaya konulmasını sağlar. Görüntüleme yöntemleriyle belirlenen güvenli bir yoldan özel biyopsi iğneleri ile girilerek şüpheli dokuya ulaşılır ve bu alandan doku ya da hücre örneği alınmasını sağlar. Hastalığa neden olan dokunun hücre tipinin ya da mikrobun belirlenmesi bu şekilde mümkün olabilir. İğne biyopsisinin önemi, işlemin mümkün olduğunca güvenli bir şekilde yapılması sayesinde sonuca hemen hiç doku hasarı vermeden gidilebilmesidir.”
Patolojik yöntemin seçimi
İğne biyopsilerinde dokunun ve organın durumuna göre iğne seçiminin önemini anlatan Prof. Dr. Kaya, “İşlem ince iğne ve kesici iğne adı verilen başlıca iki tür iğne ile yapılır. Kesici iğneler laboratuvarda kan verirken kullanılan iğnelere benzer kalınlıktadır. Bu iğnelerle doku parçacıkları alınır. İğneler oldukça incedir. İğne biyopsisi çok ince bir iğne ve güvenilir geçiş yolu kullanılarak yapıldığından riskleri çok düşüktür. Bu iğnelerde sadece alınan hücreler analiz edilmektedir. İğne biyopsisinin başarısı için hücre ve doku analizinin yapıldığı patolojik yöntemin doğru seçilmesi ve patoloji uzmanının deneyimi çok önemlidir” ifadelerini kullandı.
Lokal anestezi kullanılıyor
Çoğu biyopsi işleminin lokal anesteziyle yapıldığını dile getiren Prof. Dr. Tamer Kaya şöyle konuştu: “Çok yüzeysel organlarda çoğu zaman lokal anesteziye gerek olmaz. Kanama ve enfeksiyon, yüzde bir oranının altında görülebilen risklerdendir. İğne biyopsilerinin, biyopsi yapılan hastalığın yayılmasına neden olduğu düşüncesi birçok hastanın endişe duyduğu bir konudur. Bu, çok nadiren ortaya çıkabilen ve hastalığın seyrini değiştirmeyen bir durumdur. İşlemde kanama riskini en aza indirebilmek için hastanın pıhtılaşma durumu bilinmelidir. Hastaların kanama riski yönünden bilinen bir kanama hastalığının olmaması ve aspirin gibi kan sulandırıcı ilaçları almamış olması gerekir. Böyle bir ilaç kullanılıyorsa işlem 5 – 6 gün kadar ertelenebilir. Çoğu işlemde kanama durumunu görmek için hastadan kan testi istenir. İşlem sonrasında özellikle iç organ biyopsilerinde yaklaşık 3 saat kadar gözlem gerekir. Akciğer biyopsisinde akciğer zarından iğne ile geçilmiş olması nedeniyle akciğer boşluğuna hava geçişi olabilir ve bu durumda göğüs boşluğuna bir tüp takılarak bunun tedavisi gerekebilir. Tiroid, meme gibi organlarda ise çoğu zaman işlemden sonra kısa bir gözlem süreci yeterlidir.”
Vücudun her bölgesine uygulanabilir
İğne biyopsilerinin sıklıkla tiroid, meme, lenf bezi, karaciğer, akciğer, pankreas, böbrek, kemik ve yumuşak doku olmak üzere hemen her vücut bölgesine yapılabildiğini kaydeden Acıbadem Eskişehir Hastanesi Girişimsel Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Tamer Kaya, “Doğru sonuca en hızlı ulaşılan, güvenilir bir yöntemdir. Hemen tüm tıbbi işlemlerde olduğu gibi işlemin gerekli olduğu durumlarda ve uygun hastalarda yapılması ve iyi planlanması, başarı şansını arttırır” şeklinde konuştu.