Tüm dünyada ciddi sağlık problemi haline gelen ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak kabul edilen COVID-19 salgını sırasında bildirilen raporlar, hastalığın sadece solunum yollarını değil, nörolojik sistemleri de etkilediğini ortaya koymaktadır. Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Şerefnur Öztürk ve Türk Nöroloji Derneği Beyin Damar Hastalıkları Çalışma Grubu Moderatörü Prof. Dr. Atilla Özcan Özdemir, 10 Mayıs Dünya İnme Önleme Günü vesilesiyle inmenin nedeni ve korunma yöntemleriyle ilgili önemli bilgiler paylaştılar.
Dünyada her yıl 15 milyon kişi inme geçiriyor. Her yıl 6 milyon kişi ise inmeden hayatını kaybediyor. Bu rakam AIDS, tüberküloz ve sıtma nedenli ölümlerden daha fazla. Her 6 saniyede bir kişi inmeden hayatını kaybederken, her 5 kadından biri ve 6 erkekten biri inme geçirebiliyor. Türkiye genelinde inme sıklığı 100.000 kişide 175 kadar olurken, kadınların daha sık inme geçirdiği gözleniyor. Dengeli beslenme alışkanlıklarının edinilmesi, sigara ve alkol tüketiminin önlenmesi, fiziksek aktivitenin artırılması, obezitenin önlenmesi, hipertansiyon, şeker ve kalp hastalıklarının uygun tedavisi ve yakın takibi ile inme riski azaltılabiliyor.
Sağlıkla yaşanacak yılların kaybında nörolojik hastalıklar birinci sırada
İskemik İnme’yi (beyin krizi) beyin damarının aniden tıkanması sonucu oluşan ve damarın beslediği bölgenin fonksiyon kaybı ile giden bir hastalık olarak tanımlayan Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, şunları söyledi: “İnme, klasik olarak vücudun sağ veya sol tarafında, kolda ve bacakta, güçsüzlüğe, ağızda kaymaya, konuşma ve anlamada bozukluğa neden olur. Bununla beraber nadiren beynin arka tarafındaki damarların tıkanması ile birlikte çift görme, baş dönmesi ile birlikte dengesizlik ve görme kayıpları yaşanabilir. Kalpten kaynaklanan pıhtı, şah damarının daralması, kan hastalıkları, şah damarı veya beynin arka tarafındaki damarın yırtılması gibi nedenlerden dolayı beyin damarlarına pıhtı atabilir.” Nörolojik hastalıkların hastalar, hasta yakınları ve sağlık alanında çalışanlar için en fazla sağlık yükü oluşturan hastalık gruplarından olduğunun ve yaşlanan dünya nüfusu ile bu durumun giderek arttığının altını çizen Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, sözlerine şunları ekledi: “Dünya çapında global kayıpta %10,2’lik kısmı nörolojik hastalıklar oluşturmaktadır. Nörolojik hastalıklar global ölçekte ölümlerin ise %16,8’inin nedenini oluşturmaktadır, her yıl dünyada 9,4 milyon kişi hayatını kaybetmektedir. Ne yazık ki bu kaybın 6 milyonu inme nedeniyle oluşmaktadır. Nörolojik hastalıklardan ölüm 1990 ile 2015 yılları arasında %36,7 artış göstermiştir. Son yıllarda inme ve bulaşıcı hastalıkların önlem ve tedavi olanaklarındaki gelişmelerle ölüm oranlarında azalmalar beklenmektedir. Yapılan istatistiksel analizler beyin damar hastalıklarının ve inmenin %42 ile nörolojik hastalıklar içinde sağlıklı yıl kaybına neden olan ilk dört büyük hastalık grubundan biri ve en yaygını olduğunu ortaya koymuştur. İskemik inme yani beyin krizi dünyada sonradan gelişen engelliliğin en önemli birinci nedeniyken, en önemli üçüncü ölüm nedenidir.”
İnme her yaş grubunu ilgilendiren bir hastalık
Ülkemiz genel nüfusuna göre bir yılda ortalama 125.000 yeni inme vakası olduğunu ifade eden Türk Nöroloji Derneği Beyin Damar Hastalıkları Çalışma Grubu Moderatörü Prof. Dr. Atilla Özcan Özdemir: “Bu durum her yaşta görülebilse de %28 kadarı 65 yaşından önce, %72 kadarı ise 65 yaşından sonra oluşmaktadır. Türkiye’de inme vakalarının %71’i beyin krizi, %29 kadarı ise beyin kanamasıdır. Bu oranlar Batı Avrupa ülkelerinde beyin krizi için %84-89, beyin kanaması için ise %11-16 arasında.
İnmenin, ileri yaşlarda daha sık gözlenmekle birlikte her yaş grubunu ilgilendiren bir hastalık olduğunu ifade eden Prof. Dr. Atilla Özcan Özdemir, sözlerine şöyle devam etti: “55-64 yaş arasındaki erkeklerde inme görülme oranı kadınlara göre 2-3 kat daha fazladır. Ancak bu fark yaşla birlikte azalmaktadır. Özellikle 55-64 yaş grubunda önümüzdeki on yıl içinde inme geçirme sıklığı artacağı öngörülmektedir. Hipertansiyon, kalp hastalıkları (özellikle atriyal fibrilasyon), şeker hastalığı, obezite, sigara, hareketsiz yaşam, uyku apnesi, düzensiz beslenme inme için en önemli değiştirilebilir risk faktörleridir. Tüm inmelerin yaklaşık %90’ı potansiyel olarak değiştirilebilir risk faktörleriyle ilişkilidir. Tüm dünyada ırk, cinsiyet ve yaş gözetmeksizin hipertansiyon, şeker hastalığı, sigara, alkol, obezite, kalp hastalıkları ve fiziksel inaktivite bu risk faktörleri arasında yer almaktadır. Dengeli beslenme alışkanlıklarının edinilmesi, sigara ve alkol tüketiminin önlenmesi, fiziksek aktivitenin artırılması, obezitenin önlenmesi, hipertansiyon, şeker ve kalp hastalıklarının uygun tedavisi ve yakın takibi ile risk azaltılabilir. “
Yaşam tarzı değişikliği ve tedaviyle inmelerin %90’ı önlenebilir
İnmenin hipertansiyon, kalp hastalıkları, şeker hastalığı, obezite, sigara kullanımı, hareketsiz yaşam sonucu oluşabildiğini önemle vurgulayan Prof. Dr. Şerefnur Öztürk: “65 yaşın üstündeki kadınlarda inme geçirdikten sonra 5 yıl içinde tekrar inme geçirme olasılığı %25, aynı yaş grubunda erkekte bu oran %21’dir. Bu nedenle inmeye neden olan risk faktörleriyle mücadele çok önemlidir. İnme geçirmemiş bireylerde değiştirilebilir inme risk faktörlerinin yaşam tarzı değişikliği ve gerekli durumlarda tedavisi ile inmelerin %90’ının önleneceği bildirilmektedir. İskemik inme geçiren bir hastada ciddi olarak risk faktörleri azaltıldığı takdirde inme riski %80 azaltılabilir. Akdeniz diyeti dediğimiz zeytinyağı ve sebzeden zengin diyetle inme riski %44 azaltılabilir. Daha önce sigara için bir kişi sigarayı bırakırsa inme riski %36 azalırken, egzersiz inme riskini %28 oranında azaltmaktadır. İnmenin en önemli nedeni hipertansiyondur. Hipertansiyondan korunmak için tuzu hayatımızın bir parçası olarak görmememiz ve egzersiz yapmamız, obeziteden korunmamız gerekir. “
Toplumun risk faktörlerini azaltacak yaşam tarzı değişiklikleri konusunda aydınlatılmaları ve bu konuda toplumun bütün organlarının uygun ortamı hazırlaması ve sürdürmesinin ilaç tedavileri kadar etkili olduğu kanıtlandığını ifade eden Prof. Dr. Atilla Özcan Özdemir şunları tavsiye etti:
- Okullardan başlamak üzere sebze ve meyveyi yeterince içeren (günde beş porsiyon), yağ ve tuz kullanımının sınırlı olduğu doğru beslenme alışkanlıklarının edindirilmesi,
- Sigara ve alkol kullanımının önlenmesine yönelik bilgilendirme ve gerekirse tedavi desteği,
- Fiziksel aktiviteyi artıracak aktiviteler ve ortamların sağlanması (haftada beş gün yarım saat orta düzeyde fizik egzersiz- yürüyüş)
- Hipertansiyon, şeker hastalığı, kalp hastalıklarının düzenli kontrolü ve uygun tedavisi
- Obeziteyi önleyecek stratejiler hem bireyi hem de toplum alt yapısını (okullar, parklar, spor merkezleri gibi…) destekleyecek önlemlerle birlikte halk eğitim stratejileri ile bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Vakit, inme tedavisinde en önemli faktör
Hastalık belirtilerinin toplum tarafından tanınmasının, hastaların tedavi olanaklarına vakit kaybetmeden ulaşmasında en önemli faktör olduğunun altını çizenProf. Dr. Atilla Özcan Özdemir:“Örneğin günümüzde inme tedavisini etkin olarak uygulayabilmek için asgari şartlar mevcut olduğu halde, inmenin kanıtlanmış, en etkili tedavisi olan trombolitik tedavi yani damar içindeki pıhtıyı giderici veya girişimsel yöntemlerle pıhtının giderilmesi tedavileri olması gereken oranlardan daha az olarak uygulanabilmektedir. İnme belirtileri görüldüğü zaman soğuk su dökme, evde bekleme, yatıp dinlenme, soğan koklatma gibi inme tedavisine etkili olmayacak yöntemleri uygulamadan hiç vakit kaybetmeden 112’yi aramalıyız. Vakit inme tedavisinde en önemli faktördür. Erken tedavi ile ana damar tıkanıklığında hastaların %50-60’ı bağımsız olarak yaşamlarını iademe ettirebilirler. “
112 Acil Ambulans sistemi, hastayı belirlenen inme merkezlerine yönlendiriyor
İnmenin saatler içinde beynin kanlanma yetersizliği ile geri dönülmez hasar görmesine sebep olan acil bir durum olarak tanımlayan Prof. Dr. Şerefnur Öztürk şunları söyledi: “Son bilimsel gelişmeler ışığında yapılan araştırmalar, beyin krizinde damardaki tıkanıklığın damar yoluyla; kimyasal bir ajan ile pıhtının eritilmesi yoluyla ilk 4,5 saat içinde (damar içi ilaç enjeksiyonu) ya da mekanik bir ajan yoluyla pıhtının alınmasıyla ilk 6 saat içinde (damar içi katater uygulaması), açılmasıyla kanlanmanın yeniden sağlanmasına yönelik yapılan tıbbi girişimlerin hastalığın seyri, ölüm oranı ve uzun dönemde hasar bırakma düzeyini önemli ölçüde etkilediği göstermektedir. Hastalar, damar açıcı bu girişimler sayesinde hastalığın etkilerine daha az maruz kalmakta, ölüm oranları azalmakta ve hastalık sonrası yaşam kaliteleri daha yüksek olmaktadır. Her iki tedavi yöntemi de gelişmiş teknik altyapı ve yetişmiş, deneyimli personel ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Hastalar bu tedavileri almak için tedavilerin uygulanacağı özellikli merkezlere gitmeliler. Bu organizasyon için T.C Sağlık Bakanlığı kapsamlı inme ve birincil inme merkezlerini belirleyip Türkiye’nin değişik bölgelerine kurmaktadır. Özellikle 112 Acil Ambulans sistemi ile entegre çalışan sistemler hastayı belirlenen inme merkezlerine yönlendirirler. Bu açıdan 112 acil siteminin önemi büyüktür.
Bu tedavi imkânlarının daha yaygın olarak uygulanabilmesi için nöroloji uzmanı yönetiminde, inme konusunda özelleşmiş ünitelerin ve yine nöroloji uzmanı yönetiminde multidisipliner inme merkezlerinin sayısı ve olanakları Sağlık Bakanlığımız tarafından artırılmaktadır. Bu merkezlerde hizmet verecek yeterli insan gücü sağlanabilmesi için Türk Nöroloji Derneği ve Türk Beyin Damar Derneği işbirliği ile eğitimler sürdürülmektedir.”
COVID-19 döneminde de inme bulguları olan hastalar vakit kaybetmeden 112’yi aramalı
COVID-19 döneminde inmelerin devam ettiğini ifade eden Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, salgın döneminde inme bulguları olan hastaların beyin damar açıcı tedavilerden mahrum kalmamaları için 112’yi vakit kaybetmeksizin aramalarının önemli olduğunu söyledi ve sözlerine şunları ekledi: “Zaman beyin için çok önemlidir. Bununla birlikte inmeden korunmak için hareketsiz kalmamak, evin içinde hareket etmek, bol su içmek, sigara içmemek, şeker hastalığımız varsa diyetimizi uygulamak gerekmektedir. Moralimizi bozmadan kendimize hobiler bulup ailemizle vakit geçirmek stresimizi bir miktar azaltabilir. Nörolojik hastalıklara neden olan çok sayıda değiştirilemeyen ve değiştirebilen risk faktörü bilinmektedir. Çeşitli ülkelerden bildirilen çalışmalarla COVID-19 hastalarının yaklaşık üçte birinde nörolojik bulgular rapor edilmiştir. Daha ciddi vakalarda ve özellikle de daha yaşlı ve hipertansiyon, diyabet gibi risk faktörü olan hastalarda virüsün santral sinir sistemine girmesi, kan pıhtılaşma eğilimini artırması, damar yapıları üzerinde inflamasyon etkisi ile %5-6 oranında, akut inme komplikasyonu da bildirilmektedir. Sinir sistemi tutulumunun solunum yetmezliğinin artışına neden olabileceği belirtilmektedir.” Ülkemizde alınan çok ciddi önlemler olduğunu, bu önemlerin özellikle de 60 yaş üstü kişiler için riski azaltmaya yönelik alındığını belirten Prof. Dr. Atilla Özcan Özdemir sözlerineşunları ekledi: “Altmış yaş üstü bireylerde özellikle beyin-damar hastalık risk faktörlerinin oldukça yaygın olduğu dikkate alınırsa bu yaş gruplarında önlem ve erken tedavinin önemi daha da belirginleşmektedir. Toplumsal önlemlerin yanı sıra bireysel önlemler ve enfeksiyonu önlemeye yönelik kurallara uyum, bu dönemde hayati önem taşımakta. Diğer önemli bir nokta da bütün dünyada sağlık otoritelerince de dikkat çekildiği üzere, mevcut kronik risk faktörlerinin, bu zor sağlık ortamında da düzenli ve özenli devam ettirilmesinin çok önemli olduğudur.”