İlkokulun ailenin dışına atılan ilk adım olduğunu dile getiren Psikolog Seval Yazıcı; okula başlama yaşının 66 aya çekilmesiyle birlikte aileler bu zorunluluklar karşısında çocuklarının nasıl tepki vereceklerini merak ediyorlar.
“…Kapıda ayakkabılarımızı çıkarıyorduk. Yerler halı kaplıydı. Evdekilere benzer bir sürü oyuncak vardı. Arkadaşlarımla sürekli oyun oynuyorduk. Öğle uykusuna bile yatıyorduk. Çok özlüyorum o günlerimi…” Bu cümleler anaokulundaki sınıfına özlem duyan ve yeni başladığı ilköğretim sınıfını şikayet eden bir erkek çocuğa ait. Aslında şikayet ettiği şey artık evdekine benzer bir ortamda bulunamayacak olması ve istemese de kendisinden bazı sorumlulukların yerine getirilmesinin istenmesi.
Hisar Intercontinental Hospital Çocuk Psikoloğu Seval Yazıcı ile ilkokula başlayan ve oyun ile okul arasında bocalayan çocuğa nasıl yaklaşılması gerektiğini konuştuk.
İlkokulun ailenin dışına atılan ilk adım olduğunu dile getiren Psikolog Yazıcı; ‘İlkokula başlayan çocuk sıra, tahta, kural, ödev, teneffüs ve ders saati gibi zorunluluklarla karşı karşıya kalır. Bir ders boyunca sırasında oturması, tuvaletini tutması, öğrenmesi, arkadaşlarıyla uyum içinde olması gerekir. Özellikle okula başlama yaşının 66 aya çekilmesiyle birlikte aileler bu zorunluluklar karşısında çocuklarının nasıl tepki vereceklerini merak ediyorlar. Bir kısmı meraktan öte adeta çocuğunun uyum sağlamakta zorlanacağıyla ilgili kesin bir yargıya sahip. 2000’li yılların çocukları çağın uyarıcılarının (televizyon, bilgisayar, internet, cep telefonu vb.) da etkisiyle daha hızlı algılıyor ve öğreniyorlar. Ancak, çoğu çekirdek ailede yetiştiği için sosyal iletişim becerileri çerçevesinde benmerkezci olarak yetişiyor, bütün sistemin kendi istek ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmesini bekliyor. Bu benmerkezciliğin sebeplerinden biri de annelerin aşırı koruyuculuk nedeniyle çocuklarının yaşıyla orantılı sorumluluk almasına, hata yapmasına izin vermemesi, sorumluluk duygusundan uzak yetiştirmesidir. Bu tutumla büyüyen çocuk okula başladığında artık zamanın kendi isteklerine göre akmayacağı gerçeğiyle karşı karşıya kalarak korkuya kapılabilir. Gerçekle yüzleşme 3 yaşından sonra ne kadar erken başlarsa uyum sağlaması da o kadar kolaylaşır. Bu geçiş, oyun gruplarıyla yumuşak ve kademeli bir geçiş olmalıdır. Çocuklarına yaşına uygun sorumluluklar vermeyen aileler çocuklarının okula başlamasından dolayı çok daha fazla kaygı duyarlar. O zamana kadar çocukları ebeveynlerinden kısa süreli de olsa uzakta kalmamış, yemek yemediyse tabakla arkasından dolanılmış, uyumak istemiyorsa uyumak istediği zaman beklenilmiş ya da uyumasına yardımcı faaliyetler yapılmış (ayakta sallama, kucakta pışpışlama, dolaştırma gibi), gerektiğinde ebeveyn yatak odasına götürülmüş, tuvaleti ebeveynleri tarafından yaptırılmış olduğu için okula göndermek başlı başına bir kaygı kaynağıdır.
Okula başlama yaşıyla ilgili danışmanlık almak için gelen aileler “3 yaşından sonra kreşe gidebilir” cümlesini duyduklarında “ama benim çocuğum çok küçük” cevabıyla karşı karşıya kalırız. Tabi ki bu olgunluk akşam yatıp sabah kalktığında geliştirebilecek bir durum değildir. Bir süreç ve emek gerektirir. İlkokula başladığında adaptasyon sürecinin daha sağlıklı ve hızlı olabilmesi için 3 yaşından itibaren bir hazırlık gerektirir. Bu hazırlık aşamasına ve yeni sistemle ilkokul birinci sınıfa uyumu kolaylaştıran en önemli araç “oyun”dur.
Kreş ya da anaokulları çocuklara eve benzer bir ortam ve daha fazla oyun imkanı sunduğu için uyum sağlamak daha kolaydır. İlkokula başladığında da çocuğun hayatından oyun koparılmamalıdır. Okul müfredat programına mutlaka daha fazla oyun saati eklenmelidir. “Sek sek ve körebe gibi” kurallı oyunların yanı sıra çocuklara simgesel oyun oynama imkanı da sunulmalıdır. Simgesel oyunlar çocuklara serbest oyun imkanları sağlandığında ortaya çıkar. Çocuk kendi gerçeklerini hareketlerle yaşatır. Bunun en belirgin örneği “sanki varmış gibi” oyunlardır. Çocuğun bir köşede oluşturduğu evcilik oyunu, bir odun ya da plastik çubuk ile oluşturulan atı sürmesi gibi örnekler bu gruptandır. Burada çocuk düşüncelerini yeterince gelişmemiş dili ile anlatamadığından bunları simgesel oyunla anlatmaktadır. Ayrıca bu anlatım yoluyla zihinsel simge ve uygulamalar yinelenerek özümsenmektedir. Örneğin evcilik oyunu ile hem duygu ve düşünceler aktarılmakta, hem de annelik özdeşimi sindirilmektedir. Bu oyunlar çocuğun zihinsel gelişimini ve psikolojik olgunluğunu desteklerken, okula uyum sağlama sürecini kolaylaştıracaktır.’ diye konuştu.