21 Eylül Dünya Alzheimer Günü. Dünyada 30 milyona yakın Alzheimer hastası bulunuyor. 2050 yılında bu sayının 80 milyon olacağı tahmin ediliyor.
Bunamanın nedeni ve çaresi bulunamazsa bu asrın sonunda gelişmiş ülkelerde hiçbir şeyi hatırlayamayan insan sayısı sağlıklı bireylerin sayısını geçmiş olacak. Hiçbir bulaşıcı hastalık insanlık adına bu denli bir tehdit oluşturmuyor. Neden günümüzde geçmişe göre çok daha fazla Alzheimer’a yakalanıyor ve bunuyoruz? Her unutkanlık Alzheimer değildir diyoruz ama neden daha fazla unutur hale geliyoruz? Liv Hospital Nöroloji Uzmanı Türker Şahiner “Küçük fedakarlıklar yaparak Alzheimer’a yakalanmadan yaşayabiliriz. Fiziksel egzersiz yapın, şekerden uzak durun, beyninizi strese girmeden çalıştırın” diyor.
Küçük fedakarlıklar yapın
Genetik olarak Alzheimer açısından şanslı olmayabiliriz ve örneğin APOE4 gen tipini taşıyorsak normal topluma göre yakalanma şansımız 10 kat fazla olabilir. Risk oluşturan bunun gibi onlarca gen tanımlanmıştır ancak bu genleri pimi çekilmemiş bombalara benzetebiliriz. Pimi bizler çekiyoruz. Yaşam konforumuz uğruna bunu yapıyoruz. Oysa azıcık fedakarlık ile bu bombaları patlatmadan yani Alzheimer’a yakalanmadan yaşayabiliriz.
Beyin hasarı 40’lı yaşlarda başlıyor
Düşünme yetimize güvenerek övündüğümüz beyin kabuğumuza (korteks) çok acımasızca davranıyoruz. Bir asır öncesine göre, kendi ürettiğimiz teknoloji mahareti ile yüzlerce kat fazla radyasyona maruz kalıyoruz. Keşke radyasyon sadece tek riskimiz olsa! Ofislerde, evlerde geçirdiğimiz uzun hareketsiz saatlere yoğun iletişimin getirdiği stres ve giderek artan hareketsiz yaşam biçimi eklenince Alzheimer’ın temel nedeni olan Amiloid ve TAU proteininin beyindeki miktarını yüzlerce kat artırıyoruz. Tüm bilimsel çalışmalar beyin protein birikiminin başladığı günden en az 20 yıl kadar bir süre geçtikten sonra ilk bulguları fark ettiğimizi gösteriyor. Bir başka deyişle 60 yaşında bunama belirtileri gösteren bir kişide beyin hasarı 40’lı yaşlarda başlamıştır diyebiliriz.
Hareketsiz yaşam ve stres tetikliyor
Beyinde biriken bu proteinlerin diğer bir nedeni de depresyon, günümüzde depresif belirtileri bulunmayan bir insana rastlamak çok zor. Yaşamdaki beklentilerin yükselmesi ve acımasız yarış içinde geri kalma korkusu sadece depresyon oluştursa belki de sevinebiliriz. Bir dönem sonra beynin korunma refleksleri ve tıbbi destekle mutluluğu tekrar yakalayabiliriz. Ama bu dönemin geride bıraktığı Amiloid ve TAU birikimini artık temizleme şansı kalmıyor. Depresif ruh hali ile beraber hareketsiz yaşam asrın en önemli sağlık problemlerinden biri olan “metabolik sendromu” birlikte getiriyor. Beyin hücrelerimiz dahil tüm hücrelerimiz insülin hormonuna karşı direnç geliştiriyoruz. Glukozu hücreye alamıyoruz, ne yesek yağa dönüşerek vücudun yağlanmasına neden oluyor ve malum devam eden damar sertliği problemleri. Bu durum en çok beyin hücre ölümüne neden olan risklerden biri. Bugün Alzheimer’ı metabolik bir problemin sonucu gören çok sayıda bilim adamı var ve daha da ileri giderek Alzheimer hastalığını aslında TİP 3 Diyabet diyenler dahi var. Kısaca kan şekerimiz yüksek kaldıkça şeker hastası olmasak bile Alzheimer riskimiz çok fazla artıyor. Günümüz de uyku problemleri de en sık rastlanan sorunlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Uykusuzluk esnasında beyinde protein birikimini gösteren çok sayıda hayvan deneyi var. Aslında iyi bildiğimiz bir gerçek olan beynin uyku ile dinlendirilemediği zaman çok sayıda hastalığa neden olması bugün bir başka yönüyle risk teşkil ediyor. Kronik uykusuzlukta beyin küçülmesi hızlanıyor.
Şekerden uzak durun
Bilim dünyası beyinde biriken proteinleri Amiloidi ve TAU proteinini temizleyecek teknolojiyi geliştirdi. Bilgi toplumunda yaşayan insan günlük yaşam konforunu sürdürme uğruna beyin sağlığına dikkat etmediği sürece bunları temizlemek işe yaramayacak. Kısacası fiziksel egzersiz yapın, şekerden uzak durun, beyninizi strese girmeden çalıştırın.