Son yıllarda ülkemizdeki teknolojik gelişmelere, her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Bu gelişmeleri takip eden diğer dış ülkelerde, ülkemizdeki bu teknolojik imkanlardan yararlanmak için ülkemize geliyorlar. Dış güçleri ülkemize getiren gelişmelerden bir tanesi olan son dönemlerde çok fazla konuşulan; kan hastalıklarına tanı koyan ve yapay zeka ile sınıflayan teknolojik cihaz.
Öncelikle cihazın üretim mimari olan ekibi ve sizleri biraz tanıyabilir miyiz?
Kısaca kendimi tanıtarak başlamak istiyorum. İsmim Şükrü Özsürekçi. Endüstri mühendisiyim, 2009 yılında ODTÜ’den mezun olduktan sonra, uzun süre farklı teknoloji şirketlerinde görev aldım. Ayrıca yazılım yönetimi konusunda yüksek lisans programlarına katıldım.2016 yılında kurulan Lifatek Elektronik Şirketinin kurucu ortağıyım ve Şirket CEO’su olarak görevime devam ediyorum. Ekibimiz aslında birçok farklı uzmanlık alanına sahip takım üyelerinde oluşuyor. Multi disipliner bir çalışma ortamımız var diyebilirim. Teknik konular ve yapay zekâ çalışmaları için makina ve elektrik elektronik mühendislerimiz, yazılım uzmanlarımız; hücre görüntülerinin arşivlenmesi ve sınıflandırılması için biyologlarımız ve danışman hekimlerimiz bulunuyor. Özellikle medikal gelişmeler için kritik önem taşıyan mühendis ve tıp alanında uzman kişilerin bir araya gelebilmesi noktasında önemli bir projeye imza attığımızı düşünüyorum.
Böyle bir cihaz üretmeye nasıl karar verdiniz?
İç hastalıklar alanında uzman hekim olan eşim Cemile Özsürekci ile sürekli tıp alanında yaşanan teknolojik gelişmeler hakkında fikir alışverişinde bulunuyorduk. Çünkü özellikle yerli projeler açısından, medikal sektörde önemli bir eksiklik dikkati çekiyor. Örneğin bir hastaneyi ziyaret ettiğinizde; maalesef teknoloji içeren cihazların neredeyse tamamı ithal ürünler. Mühendis kökenli girişimcilerin tıp alanındaki eksikleri ve ihtiyaçları tek başlarına tespit etmeleri çok zor. İyileştirme veya Ar-Ge çalışmalarına uygun yüzlerce test veya süreç bulunurken mühendislerin kafa yorabilecekleri alanlar kalp krizi, şeker, tansiyon gibi popüler konularla sınırlı kalabiliyor. Bu nedenle teknoloji alanındaki gelişmeleri hekimlerin de desteğini ve yönlendirmelerini almadan sağlık sektörüne uyarlamak mümkün olmuyor. Benzer şekilde teknoloji ve mühendislik konularında detaylı bilgi sahibi olmadan da ne tür yeniliklerin sağlanabileceğini kestirmek hekimler açısında zor bir konu. Bu nedenle başta da bahsettiğim gibi ben eşime yapay zekâ, görüntü işleme gibi farklı teknolojiler hakkında bilgi verip neler yapabileceği ile ilgili somut örnekler ortaya koymaya çalışıyordum. O da bu gelişmelerin tıp alanına nasıl uyarlanabileceği konusunda fikir yürütüyordu. Yaptığımız fikir alışverişleri sonunda lösemi, lenfoma, talasemi gibi kan hastalıklarının tanısında ve tedavisinde sıklıkla kullanılan bir laboratuvar yöntemi olan periferik yayma testi üzerinde yoğunlaştık. Eşim aslında birçok basamağı manuel olarak ilerleyen bu sürecin yapay zekâ ile hücre tanımlaması ve sınıflandırmasını otomatik olarak yapabileceğimizi söyledi. Ve o günden sonra bu fikri olgunlaştırmaya başlayarak çeşitli destek ve girişimcilik yarışmalarına hazırlandık.
Bu cihazın diğer cihazlardan ne gibi bir farkı var?
Kısaca özetleyecek olursak; Periferik Yayma Testi üç basamaktan oluşuyor. Hastadan alınan bir damla kanın lam üzerine damlatılarak yayılması, yayılan kanın özel boyalarla boyanarak yıkanması ve son basamakta ise uzman hekimler tarafından kan hücrelerinin mikroskop altında analiz edilmesi şeklinde. Bu analiz hücrelerin morfolojik (şekilsel, biçimsel) özelliklerinin incelenmesi ile gerçekleşiyor. Örneğin yuvarlak veya yuvarlağa yakın bir şekle sahip olması gereken sağlıklı hücrenin, silindire benzer bir şekil alması sağlıklı olmadığını gösteriyor. Buna benzer şekilsel farklılıkların tespiti ile test sonuçlandırılıyor. Bu adımlar birçok sağlık merkezinde tamamen manuel ve teknisyenler ile uzman doktorların deneyimlerine bağlı yapılabiliyor. İlgili uzman eksikliğinde ise bu test gerçekleştirilemiyor. Ayrıca hastalığın seyri sırasında oldukça önemli olan hücre görüntülerinin kayıt altına alınarak arşivlenmesi sağlanamıyor. Süreci otomatize etmeye yönelik yayma ve boyama kısımlarını otomatik yapan cihazlar kullanılıyor ancak hücre görüntülerinin alınması ve yapay zekâ ile analiz edilmesi açısından cihazımız dünyada ilkler arasında.
Cihazın tercih edildiği yerler ve tercih edilme sebebi nedir?
Cihazımız aslında tüm sağlık birimleri için tercih edilebilir durumda. Testin yapılamadığı sağlık birimlerinde kullanılması:
- Orta ve küçük ölçekli sağlık merkezlerinde erken ve daha doğru tanılar konulabilmesini,
- Büyük ölçekli hastanelere gereksiz başvuruların engellenmesini ve doğru hastaların sevk edilmesini,
- Maliyeti düşük ve hızlı sonuçlar elde edilmesini,
- Sonuçlar ve kan örneği resimleri hastane bilgi işlem sistemine aktarılarak hastalığın seyrinin daha net gözlemlenebilmesini,
- Yanlış ilaçlara harcanan ek- gereksiz maliyetlerin ortadan kalkmasını,
- Hasta memnuniyetinde artışı sağlayacaktır.
Testin yapılabildiği büyük ölçekli sağlık kuruluşlarında ise otomatize edilen süreç; pozitif iş gücü ve zaman etkisi ile test görüntülerinin kayıt altına alınarak arşivlenmesine olanak sağlayacaktır.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Öncelikle bizlere bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkürler ederiz. Üniversitelerimizde veya üniversitelerimizden mezun olmuş, inovasyon konusunda orijinal fikirleri olan ve bu fikirleri hayata geçirebilmek için çalışan önemli bir potansiyelimiz mevcut. Ancak özellikle yatırımcılar ve girişimciler arasında çok ciddi bir boşluk olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ar-Ge süreçleri maliyetli bir konu ve sadece finansal desteğin dışında; özellikle sektörde tecrübesi olmayan ekipler için pazarlama, tanıtım, network gibi kritik süreçler için de melek yatırımcı kavramı hayati önem taşıyor. Çok çarpıcı ve beni derinden etkileyen bir örnek paylaşmak istiyorum. Hepimizin yakından tanıdığı elektrik ve elektromanyetizma konularında çığır açan bilim insanı Nikola Tesla 1901 yılında “Kablosuz Global İletişim ve Enerji Sistemi” projesi için ünlü iş adamı J.P. Morgan’dan destek alıyor. Altını tekrar tekrar çizmek istiyorum yıl 1901.Bundan yaklaşık yüz yirmi(120) yıl önce, çılgın bir Ar-Ge çalışmasını bir yatırımcı destekleyebiliyor. Buna benzer yüzlerce örnek verebiliriz. Ancak artık teknoloji çağının zirvesinde olmamıza rağmen, maalesef bizim kültürümüzde girişimciliğin özel teşebbüsler tarafından desteklenmesi konusu çok çok gerilerde. Girişimcilik yerine istihdam, ihracat ve teknolojiye katkısı olmayan yatırımlar popüler konumda. Bugün ismini her yerde duyduğumuz, cihazlarını elimizden düşürmediğimiz ve uygulamalarını her gün kullandığımız birçok teknoloji devi, yatırımcı-girişimci sinerjisi içerisinde bir yerlere gelebilmişler.
Bahsettiğim gibi istihdama, kalkınmaya, ihracata ve uzun ömürlü büyümeye kaldıraç etkisi oluşturacak inovasyona yatırım kültürünün bizim ülkemizde yerleşmesi gerekiyor. Bazen bakıyorsunuz bir teknoloji şirketinin yıllık cirosu birçok ülkenin gayri safi milli hasılasını geride bırakabiliyor. Son olarak, girişimciler açısında hem fikirlerin hayata geçmesi hem de inanılmaz hızlı bir şekilde değişen bu dünya da destek sıkıntıları nedeniyle yenilik içeren çalışmaların eskimemesi adına, inovasyona yatırım misyonunu ülke olarak kazanmamız gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca medikal sektörde yapılacak olan Ar-Ge çalışmaları için hekim-mühendis iş birliğinin önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
#buyuyendunya, #buyuyenturkiye, #medikal, #sukruozsurekci, #güncel, #manşet