Pfizer’in 12. Uluslararası Transplantasyon Sempozyumu, böbrek hastalıkları ve nakil konusunda bilimsel paylaşıma ev sahipliği yaptı. Böbrek nakli konusunda 200’ün üzerinde dünya lideri uzman İstanbul’da bir araya geldi.
Uzmanlar diyaliz hastalarının diyalize mahkum olmadığını hatırlatarak böbrek nakli ile uzun ve kaliteli bir yaşam sürebilecekleri mesajını verdi. Özellikle böbrek sağlığını tehdit eden başlıca hastalıklar olan hipertansiyon ve diyabet hastalarının mutlaka böbrek fonksiyonları testi yaptırması gereği vurgulandı.
16-17 Nisan’da Renaissance Polat Istanbul Hotel’de düzenlenen sempozyumun başkanlığını Prof. Dr. Aydın Türkmen ve Avustralya’dan Prof. Dr. Jeremy Chapman üstlendi. Sempozyum bünyesinde düzenlenen basın toplantısında Prof. Dr. Aydın Türkmen, Prof. Dr. Alihan Gürkan, Doç. Dr. Ülkem Yakupoğlu ve Prof. Dr. Graeme Russ global böbrek nakli çalışmaları ve tedavi sürdürülebilirliği gibi konularda bilgi verdi.
İstanbul Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydın Türkmen Türk Nefroloji Derneğinin yaptığı tüm bölgeleri içeren bir epidemiyolojik çalışmaya göre, Türkiye’de kronik böbrek hastalığının yüzde 16-17’lerde olduğunu söyleyerek şöyle konuştu: “Ülkemizde her 6-7 kişiden 1’i böbrek hastası. Bu hastalar hastalığın ilerleyen safhalarında böbrek nakline ihtiyaç duyuyorlar. Kronik böbrek hastalığına neden olan iki önemli hastalık vardır: Bunlar hipertansiyon ve diyabettir. Bunların sıklıkları da ülkemizde çok fazla. Hipertansiyon yüzde 33 oranında görülürken, diyabete yüzde 13 oranında rastlanıyor. Ülkemizde 5 yıl sonra 125 bin böbrek hastası olacağı ve bunların diyalize girmek zorunda kalacağı hesaplanıyor. Bu çok büyük bir rakam. Bu kadar hastayı diyalize mahkum etmemek için daha çok nakil yapmamız gerekiyor. Bu nedenle bağış oranının artırılması için kamuoyunda bilinç oluşması gerekiyor.”
Toplantıda ülkemizde tek delikten böbrek nakli yapan Acıbadem Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alihan Gürkan ise şunları söyledi: “Diyaliz hastaların yaşam kalitesini de oldukça etkileyen bir durum ve çok pahalı bir tedavi. Diyaliz hastalarına ülkemiz yılda 3 milyar TL harcıyor. Beş yıl sonra bu rakam üç katına çıkarak yaklaşık 10 milyar TL olacak. Türkiye şu an sağlığa harcadığı toplam paranın yarısını beş yıl içinde neredeyse sadece diyalize harcar konuma gelecek. Bir yanda yaşam kalitesini artıran, yaşamı uzatan ve daha ucuz bir tedavi olan böbrek nakli var, diğer yanda ise daha pahalı, insanların ömrünü kısaltan ve yaşamı kalitesiz hale getiren, haftanın 3 günü, günde 3-4 saat bir makineye bağlı olmayı gerektiren bir tedavi var. Bu yüzden bütün batılı ülkeler böbrek hastalığı gelişen kişileri mutlaka böbrek nakline yönlendiriyor.”
Avustralya’da çalıştığı dönemde vakaların çoğunun beyin ölümü olmuş yani tıbben ölmüş kişilerden geldiğini söyleyen Prof. Dr. Alihan Gürkan, İspanyada bu oranın yüzde 75 olduğunu söyledi ve şöyle konuştu: “Türkiye’de ise tam tersi bir oran söz konusu. Geçen sene ülkemizde yapılan toplam 2834 böbrek naklinin 2300 kadarı canlıdan, 500 kadarını ise beyin ölümü olmuş kişilerden gelen bağışlar oluşturdu. Ülkemizde milyon başına düşen organ bağışı oranına baktığımızda, bir yılda bir milyonda 3 kişi gibi bir bağış oranı var. Bu oran İspanya’da farklı bölgeler arasında milyonda 40 ila 100 arasında değişiyor. Ülkemizde bu oranın milyon başına 20-25’lere çıkması gerekiyor. Beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerin, başka hayatlar için umut olabilmesini istiyoruz.
Biz ülkemizde böbrek nakli listesine giren hastalara ne yazık ki nakil için ortalama bir zaman veremiyoruz. Bir senede de çıkabilir, 10 sene hiç çıkmayabilir. Ülkemizde kadavra bağışı ile ilgili çok faktörlü bir olumsuzluk var. Bunları hep beraber yenmemiz gerekiyor. Kan bağışı, organ bağışı, bunların hepsinde bu geçerli. Bir bağış yapacaksınız ki sıra size geldiği zaman ondan siz de yararlanacaksınız. Bu konuda Türk halkında büyük bir potansiyel olduğunu düşünüyorum. Aslında bağış yapmayı çok seven bir toplumuz. Halkımızda bu kıvılcımı ateşlememiz gerekiyor. Ülkemizdeki mevzuat gereğince organ nakli konusunda kişinin birinci derece yakınlarının onayının alınması gerekiyor. Bu durumda kişinin üzerinde taşıdığı kartın bir önemi yok. İnsanların yakınlarını bu konuda bilgilendirmeleri ve bağış konusunda istekli olduklarını çevrelerine anlatmaları gerekiyor.
En önemlisi ise kronik böbrek yetmezliğine giden süreçteki hastaları korumak. Çünkü böbrek hastalığı önlenebilir. Böbrek hastalığı sinsi ilerleyen bir hastalık. Bu nedenle hipertansiyon ve diyabet hastaları mutlaka iş işten geçmeden her yıl böbreklerini kontrol ettirmeli.”
Acıbadem Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ülkem Yakupoğlu, ise şu bilgileri verdi: “Ülkemizde şu anda böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize giren hasta sayısı 70 bin. Bunların hepsi bilinçli değil, bekleme listesinde olmaları gerektiğini bile bilmeyen hastalar var. Bekleme listelerine bakıldığında böbrek bekleyen hasta sayısının en çok 19-20 bine çıktığı görülüyor. Oysa böbrek yetmezliğinin en iyi tedavisinin böbrek nakli olduğunu herkesin bilmesi gerekiyor. Biz hem çevremizdeki sağlıklı insanlara hem de hastalarımıza bu mesajı vermeye çalışıyoruz. Hastaların kronik böbrek yetmezliği hastası olduklarını öğrendikleri zaman, tek seçeneklerinin diyaliz olup olmadığını, böbrek nakli olma şansı olup olmadıklarını sorması gerekiyor. Bugün 70 bin hasta varken 5 yıl içinde 125 bin kişinin maalesef böbrek yetmezliği olacağı öngörülüyor. Ülkemizde yıllık yapılan böbrek nakli sayısı, son yıllarda artış gösterse de halen 3 bin civarında. Her yıl diyaliz havuzuna 6-7 bin yeni kişi katılıyor. 50 bin hasta ise böbrek nakli olabileceğinin farkında değil.
Ülkemizde beyin ölümü olmuş kişilerden nakil yapılırken doku uyumu aranıyor, ancak canlıdan nakil yapılırken doku uyumu aranmıyor. Beyin ölümü olmuş kişilerden yapılan nakillerde doku uyumu aranmasının nedeni ise tıbbı gereklilikler değil. O kadar çok az donör ve o kadar çok bekleyen hasta var ki, nakil için sıradaki hastalar arasından bir puanlama sistemiyle dokusu uyan hastalar seçiliyor. Doku uyumu elbette güzel bir şey ama mutlaka olması gereken bir şey değil. Yapılan çalışmalara göre canlıdan alınan böbrekle yaşayan hastaların 10 yıl sonra sağkalım oranı beyin ölümü gerçekleşmiş kişiden alınan böbrekle yaşayan hastalara göre daha fazla. Asıl önemli olan alınan böbreğin durumu, canlılığı, cerrahi tetkik ve sonrası izlemler. Son yıllardaki gelişmelerle artık nakil sonrası uygun ilaç uygun dozda seçilebiliyor. Canlıdan alınan böbreklerde ise doku uyumu olanla (yüzde 90’lar) olmayanların (yüzde 78-79) 10 yıl sonra sağkalım oranı arasında yüzde 10-11 gibi bir fark var. Bu durumda eşi, yakınları gibi canlı vericisi olan böbrek hastalarının beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişiden doku uyumu olan bir böbrek beklemesine gerek yok. Canlıdan yapılan nakillerde yalnızca kan grubu uyumu olması yeterli. Bu kişiler yakınlarından alabilecekleri böbreklerle 15-20 yıl sağlıklı bir şekilde yaşayabilirler. Bu kişileri beyin ölümü listesine ya da diyalize mahkum etmek doğru bir yaklaşım değil. Diyaliz bütün hastalar için iyi ki var ancak bir geçiş tedavisi olarak ya da nakil olma şansı olmayan hastalar için kullanılmalı.”
Avustralya Royal Adelaide Hospital Nefroloji ve Transplantasyon Direktörü Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Graeme Russ, ise dünya geneli ile ülkemizi karşılaştırarak “Avustralya’da milyon başına düşen bağış oranına baktığımızda 13 ila 14. Son yıllarda toplum bilinçlendirme kampanyalarıyla, yoğun bakım ünitelerindeki hekim ve hemşirelerin sürece dahil edilmesiyle ve İspanya modelinin uygulanmasıyla bu oran arttı. Bizim ülkemizde de pek çok ülkede olduğu gibi beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden nakiller için bir bekleme listesi var. Çoğu ülkede bağışçı sayısı yeterli değil. Avustralya’da böbrek nakli için ortalama bekleme süresi 3 yıl kadar. Hastalar diyalizde uzun bir zaman geçiriyorlar. Canlı vericisi olan hastaların ise beklemesine gerek kalmıyor.” şeklinde konuşarak şunları ekledi: “Ben Türkiye’nin diğer ülkelerden farklı olduğunu düşünüyorum. ABD’de ve Avustralya’da böbrek nakillerinin başarı oranı bir noktada iyileşmesini durdurdu ve biraz gerileme eğilimine girdi. Bunun nedeni çoğu vericinin böbrek sağlığını ve kalitesini etkileyebilecek kalp krizi, diyabet, hipertansiyon geçmişi olan yaşlı kişilerden oluşması. Türkiye’de ise genç bir nüfus var. Bu nedenle nakil başarı oranları daha yüksek olabilir.”
Pfizer Türkiye Medikal Direktörü Turgay Aydınlar sempozyumda böbrek naklinin hastalar için önemi ile ilgili şunları söyledi: “Dünyanın dört bir yanından organ nakli konusunda uzman hekimleri Türkiye’de ağırlıyor olmaktan dolayı büyük mutluluk duyuyoruz. Türkiye’de özellikle son yıllarda önemli gelişmelerle birlikte ülkemiz dünyada bir bilim üssü olma yolunda ilerliyor. Pfizer Türkiye olarak uluslararası çapta toplantıları burada yapabilmekten ve hem Türkiye’yi, hem İstanbul’u ve Türkiye’nin bu alanda bilimsel üstünlüğünü yurtdışına anlatabilmekten dolayı gurur duyuyoruz. Türkiye’de yıllardır organ bağışının yaygınlaşması için Sağlık Bakanlığı, üniversiteler ve hastaneler başta olmak üzere çeşitli hasta dernekleri, sivil toplum kuruluşları tarafından sürdürülen kampanyalarla bağışçı sayısı artırılmaya çalışılıyor. Organ nakli ve özellikle böbrek nakli konusunda yapılan çalışmalar ne yazık ki donör sayısı ile sınırlı kalıyor. Bu sayıyı artırabilmek, halkta bilinci artırabilmek ve ülkemizin bu alandaki bilimsel üstünlüğünü duyurabilmek için kamuoyunda nakil konusunda daha fazla bilinirlik gerekiyor.”