Prof. Dr. Sevil Atasoy ‘un başarısının sırrı ve örnek alınması gereken sabırla örülmüş kariyer basamakları…
* Hayatını bilime ve toplumu aydınlatmaya adamış bir birey olarak sizi bugün tanıdığımız Sevil Atasoy yapan etkenleri ve hayatınıza hangi unsurların yön verdiğini hepimiz merak ediyoruz. Böylesine başarılı bir iş hayatının nasıl inşa edildiğini anlatır mısınız?
İstanbul Alman Lisesi’nde çok disiplinli ve çalışkan bir öğrenciydim. Bir hayli zor bir okulda genelde ilk üç öğrenci arasında sınıfımı geçtim. Bununla birlikte sosyal hayatım yoğundu, çok kitap okur, şiir yazar, sinemaya gider, piyano çalar, tenis oynar, bisiklete biner, yüzer ve müzik dinlerdim. Kuaförlük, gazetecilik, iç mimarlık ve daha birçok mesleğe merakım olmakla birlikte aile ve akrabalar arasında hekimlerin sayısı çok olduğundan onların yönlendirmesiyle önce İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesini bitirdim, ardından Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Biyokimya Uzmanı oldum. Bunu aynı dalda doktora, doçentlik ve profesörlük izledi. Ancak 1970’lerin ortasında bir öğretim üyesinin tavsiyesi üzerine bilgilerimi adli tıp alanında kullanmaya başladım.
* Şu an için nerelerde ve hangi görevleri yürütüyorsunuz?
Halen İstanbul’daki Üsküdar Üniversitesi’nin moleküler biyoloji ve genetik bölümünde öğretim üyesiyim, aynı yerin Suç ve Şiddet Önleme Merkezi’nin Müdürüyüm, Öğrenci Dekanı ve Rektör Yardımcısıyım. Sıklıkla medyada mesleğimle ilgili konularda da yer almaktayım. 2016 yılında New York’ta Ekonomik ve Sosyal Konsey (EKOSOK) üyelerinin oylayacağı Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun Türkiye adayıyım. Kazanırsam 2005 – 2010 yılları arasında yürüttüğüm bu göreve 2017’de başlamak üzere bir beş yıl için geri döneceğim.
* Çok yönlülüğü ile dikkat çeken Prof. Dr. Sevil Atasoy’un önceliği yaptığı işlerden hangisidir? (Eğitmenlik, kitap yazarlığı, kriminoloji çalışmaları, sosyal projeler vb.) Hangi alan sizi mesleki ve ruhani olarak daha fazla tatmin ediyor?
Şu sıralar kitap yazmak beni çok mutlu ediyor. Elimdeki 7. Kitabı yaz sonuna kadar yayın evine teslim etmek istiyorum.
* Bizim tanıdığımız Sevil Atasoy; becerikli, pratik, organizasyon yönü kuvvetli, disiplinli, zeki, bilgili, çekici ve sempatik… Sizce en önemli ve başarıya götüren özelliğiniz nedir?
Her yaptığım işi çok ciddiye alırım ve çok çalışırım. Sanırım en olmazsa olmaz özelliğim bu olsa gerek.
* Suç laboratuvarı alanında ilerlemek isteyen gençlere önerileriniz nelerdir? Mesela gerçek suç hikâyelerini takip etmek bu alanda kariyer hedefleyenlerin gelişimine katkıda bulunur mu?
Elbette gerçek suç öykülerini iyi bilmek, suçluların nasıl yakalandığını araştırmak, analizlemek, ben olsaydım nasıl delil toplardım, hangi analizi yapardım diye düşünmek iyi bir jimnastik ve boş zamanlar için keyifli bir uğraş, ama takdir edersiniz ki sadece bununla bir yere varmak mümkün değil.
* Türkiye’de adli tıp laboratuvar çalışmaları ve DNA araştırmalarında gelinen aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünyadaki uygulamalarla bizde yapılanları karşılaştırmanızı istersek; Türkiye’de durum nedir? Bu alanda daha hızlı ve etkin çalışmalar gerçekleştirilebilmesi için sizce neler yapılmalı?
Ülkemizin kriminal laboratuvarları gelişmiş ülkelerdeki ile aynı teknolojik alt yapıya sahip, çalışanların da bilgi birikimi ve deneyimi küçüksenemez. Ancak önemli olan soruşturmayı yürütenlerin becerisi ve olay yeri inceleme ekiplerinin başarısıdır. Bu konuda henüz istenen düzeyde değiliz. Tabii bir de veri tabanlarının eksikliği var ki, hepimizin elini kolunu bağlıyor.
* Hukukta var olan “Doğuştan suçlu tipi” kavramı hala geçerliliğini koruyor mu? Kafa yapısına, yüzüne bakarak suça meyilli demek ne kadar mantıklı ve adildir? Bu kavramdan yola çıkmak sonuca götürebilir mi? Böyle bir tecrübeniz var mı?
Biyokriminoloji, çağımızın yükselen yıldızı. Artık kafa yapısına ya da yüzüne bakan yok ama genetik analizler yapan var. Pek çok avukat, savunduğu kişinin genetik yapısından, ailesindeki suçlulardan medet umuyor ama pek başarılı oldukları söylenemez. Elbette kişinin genetik yapısı bir risk oluşturuyor, ancak onunla eş oranda çevre koşullarının etkisi bulunuyor.
* Büyük önem ve anlam taşıyan “Masumiyet Projesi” nin haksız yere kararan hayatları aydınlatması oldukça etkileyici. Proje ne zamandan beri faal?
Masumiyet Projesine 90’ların başında İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’ndeki ekibim ile başladım, hala sürdürmekteyim. New York Cardozo Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde başlamış bir projedir bugün dünyanın bir çok ülkesinde bizim de yaptığımız gibi benzeri çalışmalar sürüyor. Prensipte yapılan iş, suçlanan kişi ile ilgili olarak bir biyolojik delilin bulunması ve o tarihte henüz yapılamayan DNA analizlerini gerçekleştirerek saldırganın o kişi olup olmadığını saptamaktır. Ülkemizde geçmişe yönelik sperm, doku gibi delil bulmak çok güç, yeniden yargılama ondan da daha güç. Esasen DNA analizleri sayesinde masumların cezalandırılması oranı da çok azaldığı için memnunuz.
* Daha detaylı düşünebildikleri için çözülememiş cinayetler konusunda uzmanların kadın katillerden şüphelendiklerini okumuştum. Tecrübelerinize dayanarak bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Böyle bir genelleme yapmak mümkün değil. Katili kadın sanırsınız erkek çıkar, erkek sanırsınız kadın çıkar.
* Türkiye’de oldukça ses getiren “Kanıt” programına katkılarınız tartışılmaz. Bu proje nasıl ve neden doğdu? Hedefi ve amaçları nelerdir? Sizce amacına ulaştı ve toplumda bekleyen etkiyi oluşturdu mu?
Kanıt, 2005 – 2010 tarihleri arasında Hürriyet Gazetesi Pazar ekinde Delil Avcısı köşesinde tam sayfa ve illüstrasyonlu olarak yayınlanan gerçek suç öykülerini okuyan sevgili yapımcı ve yönetmenimiz Abdullah Oğuz’un fikriydi. Belirli aralıklarla bilgi veren konuşmalar yapmamı istedi. Önce bu öyküleri dizileştirmeyi düşündük, ardından özgün öyküler yazmaya karar verdik. Kızım Selin Atasoy, delilleri tamamen gerçek olan hikayeleri kaleme aldı. Ahmet Saatçioğlu senaryosunu yazdı, böylelikle yüz bölüm götürdük, mali nedenlerle de sonlandı. Umarım yeniden başlar, çünkü suç dünyası dinamik bir alandır. Bir yanda işlenen suçların niteliği değişir, diğer yanda bunlarla mücadele için yeni teknolojiler geliştirilir. Halen dizi, iki ayrı kanalda yeniden gösteriliyor. İlk kez izleyen kişiler çok sayıda. Bizim tanınırlığımıza çok şey katıyor ama, daha güncel bilgiler vermemiz gerek, çünkü Kanıt, benim için bir sosyal sorumluluk projesi, geniş kitlelere hak arama bilinci veren, profesyonellere bile adli bilimlerin farklı pencerelerini açan, genç polis ve jandarmalara eğitim amaçla izlettirilen, avukatların savunmalarında, savcıların iddianamelerinde yararlandığı, olay yeri inceleme uzmanlarına dahi ciddi katkıları olan bir çalışma.
* Yoğun temponuza rağmen her daim bakımlı ve güzelsiniz. Bu konudaki hassasiyetiniz takdir topluyor. Özel hayatınızda da böyle misinizdir? Saçınız, makyajınız, kıyafet seçimleriniz için uzman desteği alıyor musunuz? Yoksa tüm hazırlıklarınızı kendiniz mi yapıyorsunuz?
Kimseden bir destek almıyorum. Kilomu lise yıllarından beri koruduğumdan, moda geriye döndüğünde giysilerimi tekrar tekrar kullanabiliyorum. Belli bir yaşa gelince insan kendisine ne yakıştığını, nasıl rahat hissettiğini, nasıl makyaj yapması gerektiğini öğreniyor. Özel hayatım ile iş hayatım ya da ekran arasında, kot pantolon giyme sıklığı dışında pek fark yok gibidir.
* Sizi çok etkileyen ilginç bir anınızı okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Türkiye’nin dört bir yanında beni sesimden tanıyan, telefon ederek derdine çare bulmaya çalışan, kilometrelerce yoldan gelip beni ziyaret eden insanlarla karşılaşmak çok etkiliyor. İmza günlerinde boyu masayı ancak aşan küçüklerin benimle konuşmak istemesi, Kanıt ile ilgili sorular sorması, adli bilimlere ilginin artışı keyif veriyor. Ama en çok Konya Adliyesi’nin kapısında boynuma sarılan rengarenk şalvarlı yaşlıca bir hanımı unutamıyorum.
* Yakın gelecekte hayata geçmesi planlanan yeni projeleriniz nelerdir?
Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’na yeniden seçilebilmek için çalışıyorum. Şu sıralar aklımda başka hiç bir şey yok, tabii bir de az önce anlattığım gibi son kitabı bitirip raflarda görebilmek.
Verdiğiniz değerli bilgiler ve suçla mücadele alanında Türk tıbbına katkılarınızdan dolayı teşekkürlerimizi sunar, çalışmalarınızda kolaylıklar dileriz.