Perinatoloji, Obezite Cerrahisi ve Nörolojik Bilimler alanında Türkiye’nin geldiği son nokta, her biri akademik unvan sahibi alanında uzman isimlerce değerlendirildi.
Amerika’da 10 yıldır üzerinde çalışılan ve yakın zamanda Türkiye’de de uygulanmaya başlayacak olan basit ama bir o kadar etkili kan testi hakkındaki çalışmaları anlatan Prof. Dr. Kılıç Aydınlı, “amniyosentez yöntemininin taşıdığı riskler olmadan, hamileliğin 8’inci haftasında bebeğin kromozom yapısından anamolileri teşhis edebileceğiz. Bu gelişme uzun vadede kanserin erken tanısını doğuracak ve kanser cerrahisi gerileyecek.” dedi.
Hisar Intercontinental Hospital’de, Yönetim Kurulu Danışmanı Prof. Dr. Melih Bulut önderliğinde gerçekleşen toplantıda, Türkiye’de özel hastanecilik sektöründe her zaman etik değerlerini koruyan, insan, sağlık ve hizmet odaklı Hisar Intercontinental Hospital’in obeziteden beyin ve sinir cerrahisine, perinatolojiye kadar farklı alanlardaki tedavi yaklaşımları ele alındı. Prof. Dr. Kılıç Aydınlı’nın açıkladığı anne karnında bebeğin kromozom yapısını ortaya koymaya imkan tanıyan kan testi çalışmaları heyecana neden oldu.
Perinatoloji’de çığır açan basit ama bir o kadar da etkili kan testi, anneden alınan kan örneği ile hamileliğin 8’inci haftasında bebeğin kromozom yapısını ortaya çıkaracak. Gelecekte kanser tanısının bu kadar erken bir safhada belirlenmesine imkan tanıyacak yöntem, yakın zamanda Türkiye’de de uygulanacak. Bu alanda Türkiye’deki çalışmaları yürüten ekibin üyesi olan Perinatoloji alanında duayen kabul edilen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Kılıç Aydınlı, kan testini; “uzun vadede kanseri ortadan kaldıracak bir çalışma” olarak ifade etti.
AMNİYOSENTEZ TARİHE KARIŞACAK
Prof. Dr. Aydınlı test hakkında şu bilgileri verdi: “Perinatoloji uzmanları Amerika’da bir süredir, amniyosentez gibi yan etkileri olmayan bir tanı yöntemi üzerinde çalışıyorlardı. 10 yıldır devam eden çalışmalarda başarılı sonuçlar elde edildi. Buna göre; hamileliğin 8’inci haftasında anneden alınan bir miktar kan ile bebeğin genetik haritası çıkarılabiliyor. Bu harita bize, bebeğin daha doğmadan olası hastalıkları hakkında ipuçları veriyor. Bu tanı yönteminin amniyo sentezden ciddi bir avantajı var, o da düşük riskinin bulunmaması. İşte bu tanı yöntemini Türkiye’de uygulamak için bir süredir çalışıyorduk. Yakın zamanda uygulamaya geçeceğiz.”
YETİŞKİN ERKEKLERİN DÖRTTE BİRİNDE, KADINLARIN YAKLAŞIK YARISINDA OBEZİTE VAR
Hisar Intercontinental Hospital’da yapılan değerlendirme toplantısında konuşan Uzm. Dr. Halil Kutlu Erol, obezite görülme sıklığının giderek arttığına vurgu yaptı. Obezitenin kadınlar arasında yüzde 44’e erkeklerde ise yüzde 25’e dayandığını hatırlatan Uzm. Dr. Erol, obezitenin basit bir şişmanlık ve kozmetik sorun olmaktan çok daha fazlası olduğunu vurguladı.
ERKEKLERDE ELMA TİPİ, KADINLARDA ARMUT TİPİ OBEZİTE GÖRÜLÜYOR
Kalp damar, safra kesesi, eklem hastalıkları gibi hastalıkları tetikleyen obezitenin kanserle de direkt ilişkili olduğunu belirten Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yılmaz Bilsel ise şöyle devam etti: “kadınlarda daha çok kalça bölgesinin genişliği yani armut tipi dediğimiz obezite görülürken erkeklerde elma tipi dediğimiz bel çevresi genişliği görülüyor. Kişinin kilo vererek normal sağlığına kavuşmasını sağlamak obezite cerrahisi ile mümkün oluyor. Laparoskopik cerrahilerle yapılan obezite tedavilerinde amaç, mide hacmini küçültmek.”
ENDOSKOPİK OBEZİTE CERRAHİSİNDE İYİLEŞME SÜRESİ SADECE BİRKAÇ SAAT
Endoskopik ve laparoskopik obezite cerrahileri hakkında bilgi verenDoç. Dr. Bilsel, “sadece küçük kesilerden yapılan laparoskopik ya da endoskopik cerrahilerle hastalara daha konforlu bir iyileşme dönemi sunuluyor. Endoskopi ile yapılan yatış gerektirmeyen mide balonu uygulamasında midenin içine bir hortum yardımıyla girerek, mideye ayarlanabilir bir balon yerleştiriyoruz ve mide hacmini küçültüyoruz. Kişi tokluk hissi duyarak öğünlerini küçültüyor. Bu sayede fazla kilosunun yüzde 60 ila 80’inini kaybediyor. Laparoskopik yöntemlerde de amaç mideyi küçülterek tokluk hissini çabuk yakalamak oluyor” dedi.
SOĞUK ALGINLIĞI KADAR SIK GÖRÜLEN BEL VE BOYUN AĞRILARININ SEBEBİ STRES Mİ?
Toplantıda konuşan Nörolojik Bilimler Tanı ve Tedavi Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Bozbuğa ise soğuk algınlığından sonra en sık görülen şikayetin bel ve boyun ağrıları olduğunun altını çizdi. Bel ağrısının basit bir kas spazmından fıtığa, kemik hastalıklarından beyin anevrizmasına kadar pek çok hastalıkla ortaya çıkabileceğini belirten Prof. Dr. Bozbuğa, stresin ağrı üzerindeki etkisine dikkat çekti. Prof. Dr. Bozbuğa, “Toplumun yüzde 80’inde görülen bel ve boyun ağrılarına ilişkin çoğu zaman yanlış teşhisler konuluyor, dolayısıyla yanlış tedaviler uygulanıyor hatta ameliyatlar yapılıyor. Bu tür ağrıların çok çeşitli sebepleri vardır, detaylı testler, hasta hikayesi ve elle muayene ile teşhisin doğru konulması gerekiyor ki, ağrının sebebini bulunabilsin ve ona göre ilaç tedavisi ya da cerrahi tedavi planlanabilsin” dedi.