Türk Tabipleri Birliği bugün İstanbul Tabip Odası’nda yaptığı basın açıklaması ile Tüberküloz Raporu’nu kamuoyu ile paylaştı. Açıklamaya Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Üyesi Dr. Hüseyin Demirdizen, TTB Tüberküloz Çalışma Grubu üyeleri Prof. Dr. Zeki Kılıçarslan ve Uzm. Dr. Nilüfer Aykaç Kongar katıldı.
Yapılan açıklamada, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Türkiye’de tüberküloz hastalığının görülme oranının dünya ölçeğine göre çok düşük olduğunun altı çizilerek son dönem uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile bu tablonun ortadan kalkma riskiyle karşı karşıya olduğumuz vurgulandı.
TTB basın açıklaması metni:
Tüberküloz, tedavisi yıllardır iyi bilinen bir hastalık olmasına karşın tüm dünyada hâlâ en yaygın bulaşıcı hastalıklardan biri olarak önemli bir toplum sağlığı sorunu olmayı sürdürmektedir. Çünkü tüberküloz tanı ve tedavisi bilinen basit bir enfeksiyon hastalığından çok, sosyoekonomik yönüyle değerlendirilmesi ve mücadelesi bir program içinde yürütülmesi gereken bir sorundur. Dirençli tüberküloz vakalarının varlığı ve bu hastalarda ilaç tedavisinin zorluğu, ilaç yan etkileri ve tedavi maliyetlerinin yüksekliği konunun önemini daha da arttırmaktadır.
Son 20-25 yıldır dünya genelinde özellikle ekonomik olarak orta ve az gelişmiş ülkeler, çeşitli basınç ve baskılar altında sağlık sistemlerinde değişikliklere zorlanmışlardır. Hiç kuşkusuz bu basınçlar neoliberalsistemin ekonomik çıkar dürtülerinden kaynaklanmaktadır. Ancak neoliberal baskılar nedeniyle değiştirilen sağlık yapısı dünya genelinde orta ve az gelişmiş ülkelerde hâlâ ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya devam eden tüberkülozun kontrolünü de kaçınılmaz olarak olumsuz etkilemektedir.
Türkiye bu süreçte bir yandan “Sağlıkta Dönüşüm Programı” sürecini, bir yandan da tüberküloz kontrol programının Dünya Sağlık Örgütü önerisi olan Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi doğrultusunda yenileme sürecini birlikte yaşamaktadır. Daha önemlisi sevindirici bir bulgu olarak Türkiye’de çeşitli yönlerden değişikliklere uğrasa da halen eski dikey örgütlenmiş Tüberküloz Kontrol Programı yapısı korunmaktadır. Zaten Türkiye’nin son yıllarda tüberküloz kontrolü konusundaki Dünya Sağlık Örgütü raporlarındaki başarılı durumu, verem savaş dispanserlerini de içeren eski ve güçlü merkezi vertikal Tüberküloz Kontrol Programı’nın sonucudur.
Ancak “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın geldiği bugünkü aşama Tüberküloz Kontrol Programı’nı tehdit eder bir noktaya ulaşmıştır. Özellikle sağlık birimlerinin ticari kaygılarla hizmet sunmaya yönlendirilmesi ve 633 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sağlık Bakanlığı yapısının değişmesi zaten var olan sorunları çok arttırmıştır.
Bugün itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, Türkiye’nin tüberküloz konusunda Dünya Sağlık Örgütü belgelerindeki başarılı yeri ile haklı olarak övünmektedir. Fakat bilinmelidir ki bu başarı esas olarak Verem Savaşı Dispanserleri’nin, burada çalışan deneyimli sağlık kadrosunun ve yeterli güce sahip olan Verem Savaş Daire Başkanlığı’nın varlığı ile mümkün olmuştur. Ancak “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile ciddi tehdit altına giren yapılar tam da bunlardır.
Her ne kadar 633 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türk Tabipleri Birliği’nin kamu yararına faaliyet göstermesi yasaklanmış olsa da, mevcut yasağı reddederek Tüberküloz Kontrol Programı’nı kamu yararı ilkesi doğrultusunda analiz edip sonuçları kamu ile paylaşmak Türk Tabipleri Birliği’nin varoluşsal nedenidir. Zaten Türk Tabipleri Birliği Tüberküloz Raporu da bu bakış açısı ile hazırlanmıştır.
Söz konusu rapor dört bölümden oluşmaktadır. Raporun ilk bölümü dünya ve Türkiye bağlamında tüberküloz gerçeğini; ikinci bölümü ise tüberküloz açısından en riskli gruplardan birisi olan sağlık çalışanlarının tüberküloz riskini ve bu konuda alınması gerekli önlemleri bilimsel veriler eşliğinde tartışmaktadır. Raporun üçüncü bölümünde çeşitli ülkelerde neoliberal baskılar doğrultusunda hayata geçirilen sağlık reformlarının tüberküloz hastalığı üzerine olan etkisi irdelenmiştir. Raporun son bölümünde ise Türkiye Verem Savaşı 2011 Raporu, kamu yararı ilkeleri doğrultusunda analiz edilmiş ve belirlenen aksaklıklar için çözüm önerileri geliştirilmiştir.
Türk Tabipleri Birliği olarak Tüberküloz Raporu çerçevesinde ayrıntılarıyla tartıştığımız tüberküloz sorunu hakkındaki görüşlerimizi özetle ifade etmek gerekirse;
1. Tüberküloz, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye için de 2011 yılı itibariyle hâlâ önemini koruyan bir hastalıktır.
2. Türkiye’nin tüberküloz kontrolünde son yirmi yılda ulaştığı başarı, aslında Verem Savaş Dispanserleri temel alınarak sürdürülen Tüberküloz Kontrolü Programı’nın doğru olduğunu kanıtlamaktadır. Bu bağlamda önümüzdeki yıllarda tüberküloz kontrolünde aksama yaşanmaması için, bugüne kadar verem savaş dispanserleri ağırlığıyla sürdürülen stratejinin yetkinleştirilerek korunması gereklidir.
3. Bugün için Türkiye’de tüberküloz savaşı, ağırlıkla verem savaş dispanserlerinde görev yapan sağlık çalışanlarının özverili mücadeleleriyle sürdürülmektedir. Bu nedenle ivedilikle verem savaş dispanserlerinin görev tanımları ve etkinliği güçlendirilmeli; sağlık insan gücü açısından son yıllarda aile hekimliği sistemi nedeniyle yaşanan özlük hakkı sorunları giderilmeli, bu çerçevede dispanser çalışanlarına hak ettikleri özlük hakları tanınmalı ve dispanserler her açıdan (en azından) asgari bir standardizasyona kavuşturulmalıdır.
4. Sağlıkta Dönüşüm Programı, bunun paralelinde özellikle aile hekimliği ve hastanelerin birer sağlık işletmesi haline getirilmesi tüberküloz kontrolüne zarar vermektedir.
5. Tüberküloz hastalığı sağlık çalışanlarının karşılaşabileceği mesleki risklerden biridir. Sağlık ortamlarında bulaşmasını önlemek için gerekli önemler alınmalı ve sağlık çalışanları mağdur edilmemelidir.
6. Literatür verileri irdelendiğinde Sağlık Bakanlığı’nın değişen örgütsel yapılanması ve bu çerçevede hayata geçirilen yatay örgütlenme dinamiği, tüberküloz gibi dikey örgütlenme isteyen kontrol politikalarına zarar vermektedir. Bu bağlamda önümüzdeki dönemde 633 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sağlık Bakanlığı’nın taşra örgütlenmesinin kaldırılması ve her bir sağlık biriminin Kamu Hastane Birlikleri gibi politikalar ve ticari kaygıların ön planda tutulduğu bir yapılanmaya dönüştürülmek istenmesi; hastanelerin CEO benzeri kişilerle kârlılık ekseninde faaliyet yürütmeye zorlanması Tüberküloz Kontrol Programı’nın var olan sorunlarını giderek arttıracaktır.
7. Ulusal Tüberküloz Kontrol Programı çerçevesinde kamu ve sivil toplum örgütlerinin birlikte mücadele etmesi amacıyla oluşturulan “Ortak Hareket” faaliyetleri acilen tarafların, eşitler ilişkisi zemininde temsil edildiği bir yapıya dönüştürülmelidir. Çünkü Türkiye’de tüberkülozun bir halk sağlığı sorunu olmaktan çıkması için, ancak kamu yararı doğrultusunda çalışma yapan örgütlerin, sağlıkta yaşanan “dönüşüm”ü ve bu çerçevede Sağlık Bakanlığı’nın ve sağlık birimlerinin “dönüşen” yapısını özgürce sorgulayabilmesi, eleştirebilmesi ve bu eleştiriler doğrultusunda geliştirdiği çözüm önerilerini sağlık sistemine yansıtabilmesi ile mümkündür. Aksi halde son yıllarda hayata geçirilen reform politikalarıyla kamu yararı yerine ticari çıkarların ön plana alındığı bu “sağlık” ortamında şekillendirilen “Ortak Hareket” faaliyetlerinde, sivil örgütlerin sadece “görüş sorulan” konumda kalması Tüberküloz Kontrol Programı’na katkı sunmayacaktır.