Çanakkale’de savaş sadece düşmana karşı değil, sıtma, dizanteri, kuşderen gibi hastalıkların yanı sıra bitlere karşı da yapılıyordu. İşte Çanakkale’deki cepheden bir tablo: “Savaş, çarpışırken ölümden ibaret değildi. Teçhizat ve malzeme eksikliğinden ameliyatlar gereği gibi yapılamıyor, kimi durumlarda yaralılar doğrudan doğruya ölüme teslim ediliyordu.
Bu savaşta karın yaralanmalarının çoğu ölümle sonuçlanıyor. Böyle hastaları kendi haline bıraktığımızda ölüyorlar; ameliyat ettiğimizde de ölüyorlar. Ümitsiz görünenleri hiç ellemiyorduk. Ama kurtarılabilecek olanların da çoğu ölüyordu. Çünki onlara dönüp bakacak zamanımız yoktu!
Bu satırlar, Çanakkale Savaşı’nda sıhhiyeci olarak görev yapmış bir doktora ait. Siperlerde yaralanan askerlerin, sedyelerle 20 dakikalık mesafeye taşınıp tedavi edildiği Çanakkale. Çoğu zaman da müdahale yapılmadan ruhunu teslim ettiğinden yaralıların getirildiği Çanakkale Cephesi’nin sıhhiye çadırları. Dizanteri salgınını önlemek için killi toprak yiyenler, yarası temizlenmek için ölü deriyle birlikte kasları kesilip atılanlar, sıtmayı önlemek için ateş yakarak sinekleri kaçırmaya çalışan doktorlar… Acı bir ilaç gibi boğazda takılıp kalıyor Çanakkale…
“Çanakkale, Acı İlaç” şimdiye kadar hep muharebe yönüyle konuşulan Çanakkale Cephesi’nin sıhhiye hizmetlerine mercek tutuyor. Deva Holding tarafından çıkarılan “Çanakkale, Acı İlaç” kitabında dönemin sıhhiye hizmetleri, yaşanan imkansızlıklar ve ölüme terk edilen neferler, çavuşlar ve komutanlar var. Türk ve Anzak askerlerinin yazdığı mektupların yer aldığı kitapta, cephe gerisinde verilen mücadele anlatılıyor. Çanakkale’de savaş sadece düşmana karşı değil, sıtma, dizanteri, kuşderen gibi hastalıkların yanı sıra bitlere karşı da yapılıyordu. İşte Çanakkale’deki cepheden bir tablo: “Savaş, çarpışırken ölümden ibaret değildi. Teçhizat ve malzeme eksikliğinden ameliyatlar gereği gibi yapılamıyor, kimi durumlarda yaralılar doğrudan doğruya ölüme teslim ediliyordu. Salgın hastalıklar, yetersiz beslenme, bit, karasinek ve sivrisinekler, kirli su kaynakları, arıtma malzemelerinin kıtlığı, ameliyat imkanlarının noksanlığı, malzeme eksikliği gibi sorunlar hiç bitmiyordu.”
Çanakkale Savaşı’nda Gelibolu, Kilidbahir, Seddülbahir, Anafartalar ve diğer cephelerde binlerce şehit veren Türk ordusunun karşısında İtilaf Devletleri 257 bin kayıp verdi. Cephede yaralanan askerleri cephe gerisinde başka tehlikeler bekliyordu. Salgın hastalıklar, şoklar ve yetersiz malzemeyle yapılan ameliyatlar.
Sıtma, tifüs, iskorbüt, dizanteri, kolera… Çanakkale’de cephe gerisinde savaş verilen düşmanlar bunlar. Biriken sularda çoğalan sivrisineklerin sebep olduğu sıtmaya karşı Alman doktorun aldığı tedbir: “Deve, at, öküz ne bulurlarsa hayvanların kurutulmuş gübrelerini küçük kümeler halinde kampa paralel şekilde dizerek ateşe vermeyi ve sonra üstünü toprakla örtmeyi teklif ettim. En azından sivrisineklerin büyük kısmı böylece kaçabilirdi.” Ağustos ayının sonlarına doğru, birkaç gün içinde 500 kişide görülen dizanteri salgınına karşı mücadele ise bir alayın tümüne bol miktarda killi toprak yedirilerek yapılmıştı.
Çanakkale’de, şok yaralı bir asker için ölüm anlamına geliyordu. Şok tedavisinde yaralıya ilaç olarak morfin ile atropin veriliyordu. Şok durumunda fazla kan kaybı, tansiyonun aşırı düşmesine sebep oluyor, bu da ölüme yol açıyordu. Tansiyonun düşmesini engellemek için damardan tuzlu su veriliyordu. Tuzlu su, kan dolaşımındaki sıvı miktarını artırıyor, böylece tansiyon yükselmiş oluyordu. Kan verme işlemi henüz yeni uygulanmaya başlanmıştı. Ancak, kan vermek o kadar acı bir işlemdi ki kan veren asker bir hafta izinli sayılıyordu.
Cephede yapılan en zor tedavi şüphesiz ki ameliyatlardı. Omurga, göğüs, kafa ve karın yaralanmalarının çoğu ölümle sonuçlanıyordu. Ameliyat olan hastayı bekleyen başka bir tehlike de enfeksiyondu. Donanma hastanesine veya sahra hastanelerine gidebilecek kadar dayananlar şanslı görülüyordu. Kafa yaralanmalarından en çok siper gözcüleri geliyordu. Siperden çıkmadan karşı tarafı gözlemek için yukarıya doğru uzatılan aynalı periskoplar nedeniyle askerler gözlerini kaybediyordu. Cephedeki hastanelerde göz ameliyatı yapılmıyor, donanma hastanelerine gönderiliyordu. Karın yaralanmalarına karşı da doktorlar çaresiz kalıyordu. Avustralyalı bir doktor, karın yaralanmaları hakkında şöyle diyor: “Savaşan bir askerin üstünde ne varsa karın boşluğunda da ona rastlıyorduk. Fişek parçaları ve bir keresinde bomba balığı.”
Ameliyata dayanabileceğine karar verilen hastaya önce morfin veriliyor ve şoku azaltmak için damardan tuzlu su zerk ediliyordu. Kesme işi dairesel yönde veya zikzak hareket eden aletle yapılıyordu. Kesilen uzuv için en kötü sonuçlardan biri kangrendi. Yapılabilecek tek şey, yarayı hemen temizlemek ve enfeksiyonu boşaltmaktı.
Siperde yazılan satırlar
“Bir gün çok yağmur yağıyordu. O gece keşif kolu sırası bana geldi. Bir de baktık, düşmanın cephane sandığı siperin içinde yüzüp duruyor. Ellerimle suyu atayım dedim. Elle su tükenir mi? Ellerim dondu. Kış günü. Gece. Kurşunlar cıv cıv geçiyor tepeden. ‘Destur Bismillah’ dedim, oturuverdim suyun içine. Sabah olmuş, çavuş bizi çağırıyor. Kalkayım dedim, suyun içinde bacaklarım tutulmuş.”
“Hastalıkların verdiği büyük kayıplar savaşınkine yakındı. Önce sarılık oldum, sonra dizanteriye yakalandım. Sonra kurdeşen oldum ve sonra da bitlendim. Eğer ‘bitlenmedim’ diyen birine rastlarsanız, ‘sen Gelibolu’ya hiç uğramamışsın’ diyebilirsiniz. Kalkıp doktora gittim. Doktor cepheye 5 dakika önce gelmişti. Bana bitkin gözlerle baktı, bitlerimi gördü, ‘Bunlardan sende çok var mı?’ dedi. ‘Burada sen de benim kadar kalırsan senin de bu kadar bitin olacak.’ dedim.“Üç gündür bir buz kalıbı içindeki gömleğimi siperde bir taşın üzerine yaydım. İnanılmaz bir şey, bitler hâlâ canlıydı. Gömleğimin içinde dolaşıyorlardı.”
“Ağır yaralıların bulunduğu hastanelerdeki, özellikle Ağaderesi ve Çanakkale hastanelerinde yaptığım gözlemlere göre, yaralıların çoğunluğunun ağır cerahatli yaralarla getirildiklerini saptadım. Bunun önlenmesi için nakil işlemlerinin çok hızlı biçimde yapılması gerektiği iyice vurgulanmalı, sıhhiye bölüklerinin uzman hekimlerine temiz çalışmaları ve stoklarında çok miktarda yeni sterilize edilmiş bandaj malzemesi bulundurmaları emri verilmelidir.”
“Seyyar hastane ve diğerlerinde yaralıların henüz usulüne uygun şekilde indirilmediğini saptadım. Bu nedenle daha üst rütbeli sağlık kurumları sıkı bir kontrol uygulamalı ve hastane hekimleri sık sık yaralı indirip bindirme provaları yaptırmalıydı. Pek çok kez gördüğüm gibi, örneğin karnından vurulmuş ağır yaralılar hiçbir zaman koltuk altlarından tutulup bu şekilde sürüklenmemelidir.”
“Doktorların verdiği bilgilere göre Kilidbahir’de iç hastalıklarına yakalanmış 2 bin 500 kişiden günde kırkın üzerinde hasta ölüyordu. Onlara tıbbi yardımda bulunmak için elimizde hiçbir şey yok, hiçbir umudumuz yok.”