Son yıllarda haberlerde sıkça rastlıyoruz, kalp krizi vakasıyla hastaneye kaldırılanları ya da gencecik insanların hayatlarını yitirdiklerini. Zaten en azından çevremizdeki birkaç kişinin kalp damar rahatsızlıklarından dolayı başı dertte. Kalp damar rahatsızlıklarının bu kadar ön plana çıkmasındaki en büyük neden sigara içmek, düzensiz beslenmek, stres ve tabii ki hareketsizlik. Özellikle iş dünyasındaki insanlar vakitlerinin birçoğunu masa başında geçirdikleri ve düzensiz beslenme nedeniyle ciddi risk grubu altındalar. Biz de bu sayımızda, artık 30’lu yaşlara kadar inen kalp damar rahatsızlıklarının nedenini konuşmak üzere dergimizin devamlı yazarlarından Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Esen ile bir araya geldik. Esen, hem kalp damar hastalıklarının nedenini hem de bu hastalıklardan nasıl korunacağımızı anlattı.
Bize kariyer yolculuğunuzu anlatabilir misiniz?
Doktor olmak aslında lise yıllarında aldığım bir karardı. Bu yönde merakım olduğu için Üsküdar Amerikan Lisesi’nde seçmeli biyoloji dersi almıştım ve ABD’den gelip Türkiye’de bilimsel araştırma yapan değerli bilim insanları ile tanışma fırsatım olmuştu. Sonrasında Cerrahpaşa İngilizce Tıp Fakültesi’nde okurken de bu “araştırmacı” bakış açısını koruyarak mezun oldum. Kardiyolojiyi seçmemin sebebi ise doğrudan yaşamın kendisiyle ilgiliydi. Şimdi de bilimsel ve eğitim faaliyetlerimi Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde sürdürmekteyim. Bu kariyer yolculuğunda hayalim, insanların hayatlarında radikal anlamda olumlu yönde katkıda bulunmaktı. Yani hastalarımdan birine sigarayı bıraktırmak veya bir başkasını fazla kilolarından kurtulmak yönünde yüreklendirmek, onların hayatına dokunmak beni her zaman daha iyisi için motive ediyor.
Aslında siz kişiye özel tedavi uyguluyorsunuz. Bize biraz bu kavramdan bahsedebilir misiniz? Neden kalp hastaları böyle bir tedavi almalılar?
Günümüzde gençlerde kalp hastalığı artmaktadır. Bu nedenle değişik yöntemler kullanarak kişide hastalık durumunu ve risk yapısını belirlemek hayat kurtarıcı olmaktadır. Bu testlerin başında fonksiyonel ileri kalp görüntüleme tekniklerinin kullanması gelmektedir. Bahsetmiş olduğum testler, stres ekokardiyografi olarak nitelendirdiğimiz ekokardiyografi ve efor testinin özel şartlarda birlikte yapılmasıdır. Stres ekokardiyografi ile hastanın şikayeti olmadan damar hastalığı saptanması olasılığı efor testine göre çok daha yüksektir. Özellikle ailede erken kalp hastalığı olan riskli kişilerde ise “çok kesitli bilgisayarlı tomografi” ile “sanal anjiyografi” tetkiki ile damar haritasını yüzde 100’e varan netlikle görüntülemek mümkündür. Bütün bu tanı yöntemlerinin tabi olmazsa olmaz parçası standart kan tetkikleri olduğu kadar kişiye özel farklı analizlerin yapılmasıdır. Daha genç yaşlarda ise çoklu gen analizleri yaparak genetik risk skorlaması kişinin erken yaşta kalp krizi riskini öngörebilmektedir. Tabii bu riskler tespit edildikten sonra sıra kişinin hastalığa karşı korunmasına geliyor. Herkes için kalp krizi riskini oluşturan neden farklı olabilmekte, obezite, insülin direnci, hipertansiyon ve yüksek kolesterol için belirlenmiş tedavi hedefleri kişiye göre bireyselleştirilerek gerekli görüldüğü takdirde ilaç tedavisine başvurulması önemlidir. Bu bağlamda kişiselleştirilmiş, güvene dayalı uzun soluklu doktor hasta ilişkisinin hastanın yaşam süresine olumlu katkıda bulunduğu yakın zamanda İngiltere’de yapılan bir araştırmada ortaya konmuştur. Bunun en önemli unsuru ise doktorun hastayı tanıyarak ona en uygun tedavi seçeneğini yıllar içinde “terzi’’ titizliğiyle sunmasıdır.
En çok hangi meslekler, kalp damar rahatsızlıkları açısından risk grubunda?
Dünya çapında bu konuya baktığımızda ülkeler için değişik bulgular ortaya çıkmıştır. Örneğin; Avustralya’da tarımla uğraşan kişilerin çok hareketli olması ve kolesterol değerlerinin daha düşük olması nedeniyle kalp krizi riskleri düşük çıkmıştır. Öte yandan masa başı veya ofis çalışanlarında kalp krizi riski daha yüksek bulunmuştur. Amerika’da ise özellikle sağlıklı yaşam bilinci yüksek finans sektörü çalışanlarının da kalp krizi riskinin düşük olduğu yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Ülkemizde böyle istatistiksel bir veri yok ancak büyük şehirlerde yaşayan ve hareketsiz ofis çalışanlarının risk altında olduğunu söylemek mümkün. Ülkemizin değişken ekonomik yapısı ve yoğunlaşan şehir hayatı da satış bölümü çalışanı, üst düzey yönetici ve finans sektörü çalışanının kalp damar hastalığı riskini artırmaktadır.
İş dünyasındaki kişiler için verebileceğiniz öğütler neler? Beslenmelerinde neye dikkat etsinler?
Yoğun iş hayatı hem zihinsel hem de bedensel yorgunluğa sebep olmaktadır. Zihinsel kısmında kortizol gibi stres hormonlarının da rol oynadığını düşünürsek, ideal beslenme planı iştah artışını hem kontrol etmeli hem de yoğun düşünsel aktiviteyi hareketli kılmalı. Güne sporla başlayan kişilerin spor öncesi karbonhidrat olması açısından elma veya muz gibi bir meyve yiyerek güne başlayabilirler. Spor sonrası ise kahvaltı yapılabilir. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada alışılan kahvaltı saatinden 1,5 saat geç kahvaltı yapmak ve akşam yemeğini de 1,5 saat erken olmak üzere 2 öğün yiyenlerin kilo vermesinin ve yağ yakmasının kolaylaştığı görülmüştür. Temelde kalp damar sağlığı ve kansere karşı korunmak için “Akdeniz Tipi” beslenmeyi tavsiye ediyoruz. Peki, “kalp dostu diyet” neleri içermelidir:
BALIK: Omega 3 açısından zengin somon, tuna, uskumru, ringa balığı ve alabalık gibi balıklar faydalıdır. Özellikle doğal ortamda yetişmiş ve taze olmasına dikkat edilmelidir. Haftada en az 2 kez tüketilmesi uygundur, trigliserit değerlerinin düşürülüp faydalı kolesterol yükselmesine yardımcı olur.
Yeşil yapraklı sebzeler: Ispanak, karalahana, pazı gibi gıdalar bol miktarda tüketildiğinde kalp krizine karşı koruyor. Bu tip sebzelerde damar sağlığı açısından faydalı nitrat bulunduğu tespit edilmiş ve düzenli bu tip sebzelerle beslenenlerde yüzde 15 daha az kalp krizi görülmüştür.
Tam tahıllar: Tam buğday, esmer pirinç, yulaf, çavdar, arpa, karabuğday ve kinoa sayılabilir. Bu tahılları beyaz pirinçten, beyaz undan yapılmış gıdalara tercih edebilirsiniz. Unutulmaması gereken en önemli nokta ise bu tahılların da kalori miktarının üç aşağı beş yukarı aynı olduğu gerçeğidir. Bu yüzden tam tahılları tüketirken dozajı kaçırmamakta yarar var. Lif, içeriği yüksek olması nedeniyle yağın ve tuzun emilimini azaltmakta, böylece kolesterol ve tansiyon değerlerinde düşüşe katkıda bulunmaktadır. Günde 3 porsiyon tam tahıllı gıda tüketenlerde yüzde 22 daha az kalp krizi görülmüştür.
Ceviz ve fındık: Kavrulmamış ceviz ve fındıkta bulunan mangan, bakır ve magnezyum gibi “mikro” besinler kalp için çok faydalıdır. Ayrıca bu kuruyemişler vücutta birçok hastalığın temeli de sayılan oksidatif stres ve yangı dediğimiz süreci önlüyor.
Baklagiller: Özellikle kuru fasulye, barbunya gibi liften zengin baklagillerde bulunan nişasta bağırsaklarımızda bulunan faydalı bakteriler tarafından sindirildiğinde yağın emilimini azaltmaktadır.
Domates: Domateste bulunan likopen maddesi, antioksidan özelliğiyle vücutta hastalıkları tetikleyen “yangı” dediğimiz ve bağışıklık sistemimizin kendi savunma mekanizması ile meydana getirdiği süreci önleyebiliyor.
Bitter çikolata: Kakao oranı yüzde 70 ve üzerindeki çikolatalar, kalp sağlığımız için faydalıdır ve haftada 3-5 kez az miktarda tüketilmesi gerekmektedir. Çünkü kakaonun içerisinde bulunan “flavonoid” adı verilen maddeler antioksidan özelliktedir.
Sarımsak: Sarımsağında özünde bulunan allisin maddesi, damar gevşetici ve antienflamatuar özelliklere sahiptir. Bu özellikleri sayesinde tansiyonumuzu düzenler. Allisin maddesinin çok bulunduğu taze sarımsağı daha çok tüketmek gerekiyor.
Meyve: Karadut, kızılcık ve ahududu gibi kırmızı renkli meyvelerde antosiyanin adı verilen antioksidan bulunmaktadır. Antioksidan da kalp damar hastalığına iyi gelmektedir. Ayrıca elma, ayva gibi lifli meyveler de yağ emilimini azaltmaktadır.
Sızma Zeytinyağı: Akdeniz diyetinin temelini oluşturan zeytinyağı, polifenollerden zengin olup antioksidan özelliktedir. Çoğunlukla zeytinyağı tüketenlerde yapılan çalışmada kalp damar hastalığı gelişme riski oranının yüzde 30 daha düşük olduğu saptanmıştır.
Yaşamımızdan çıkarmamız gereken sizce ilk 3 şey ne ve neden bunları hayatımızdan çıkaralım?
Yaşamdan ilk önce, amaca odaklanmayan stres ve kaygıyı çıkarmalıyız. Belli bir hedef doğrultusunda bir miktar stres yaşamak doğal olan bir süreç ancak bunun dışında yer alan özellikle olumsuz düşüncelere eşlik eden stresten uzak durmalıyız.
Sigara ve tütün ürünleri hayatımızda yer almamalı. Çoğu zaman iyi düzeyde spor yapan ve sigara içen kişiler, sigaranın zararlı etkilerinden korunduklarını düşünüyor. Ancak bu hasarın ortaya çıkmasını birkaç yıl öteliyor. Maalesef yine sigara içenlerin yarısından fazlası sigaranın neden olduğu bir hastalıktan yaşamlarını yitirmektedir.
Hareketsizlik de günümüzde sigara kadar tehlikelidir. Bu nedenle günlük hayatımızda düzenli sporun yanı sıra hareketli olamaya gayret etmeliyiz. Yani asansör yerine merdiven kullanmak, gideceğimiz yere toplu taşıma ile gidip yürüyüş yollarını tercih etmek gibi. Düzenli spor deyince tabii gözümüz korkmasın! Haftada en az 3 gün 10000 adım atmak yeterli.
İleride kalp damar sorunu yaşanmaması için gençler nelere dikkat etsinler?
Kalp damar hastalıkları denilince bundan 20 yıl önce 60 yaş ve üstündeki hastalar aklımıza gelirdi. Kalp krizi, bir yaşlılık hastalığı olarak düşünülürdü. Artan yaşla birlikte kalp krizi vakalarında da artış meydana gelirdi. Oysa sigara kullanımı, sağlıksız ve düzensiz beslenme, stres ve hareketsiz yaşamla birlikte 60 yaş ve üzerinde görülen kalp krizi, 40’lı hatta 35’li yaşlara indi. Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki, son 10 yılda 35-45 yaş grubunda görülen ani kalp krizi vakalarında artış olduğunu söylemek mümkün. Bu dönemdeki kalp krizinin çoğunun önlenebilir olması gençlerin yaşam şekline dikkat etmesini gerektiriyor. Gençler mutlaka kolesterol değerlerini öğrenmeli, kilo problemi olmayan hatta çok sağlıklı beslenen kişilerde ailevi kolesterol yüksekliği nedeniyle genetik olarak kolesterol yüksek olabiliyor. Sigara ve tütünden uzak durarak kalp krizi riskini yüzde 50 azaltabileceklerini bilmeleri çok önemli.