Dünyanın dört bir yanında psikologların, psikiyatristlerin, nörobilimcilerin ve psikolojiyle ilgilenen herkesin cevabını aradığı bir soru var;
Duyguları değiştirebilir miyiz?
Aslında yüzyıllardır tüm dünya bu sorunun peşindeyken kendi iç sesinizle konuşmaya sizi davet etmek isterim. Yeni bir hayat, çoğu zaman yenilenmiş bir zihinle gelir. Hali hazırda sorun yaratan mevcut düşünce kalıplarımızı devam ettirmekle aslında mutsuzluk dediğimiz o negatif duyguyu farkında olmadan tekrar ederiz.
Duygular çoğu zaman kendiliğinden var olmaz. Birkaç saniye öncesine gittiğimizde, onu yoktan var eden bir düşünce içeriği görürüz. Zannettiğimizden farklı olarak, duygularımız düşüncelerimizi belirlemez, düşüncelerimiz hissettiklerimiz üzerinde belirleyicidir. Tam bu noktada şunu hatırlamak gerekir ki; duyguları değiştirmekten ziyade, dönüştürmek çok daha sağlıklı bir işleyiş ortaya çıkarır.
Vücudumuzda ortaya çıkan her duygu bir amaca hizmet eder. Mesela kaygıdan bahsedecek olursak, hayatta kalmamıza yarayan ve tehlikeleri fark ederek, riskli girişimlerden kaçınmamızı sağlayan bir işlevi vardır. İnsanlık tarihinde kaygı duygusu, eşiğin altında olan soylarımız ne yazık ki tükenerek, yok oldular. Genetik soyunu sürdürenler, kaygı seviyesi eşiğin üstünde olan ve tehlikeleri hızlı fark ederek kendini korumaya alanlar oldu. Bizler kaygıya eğilimli olan neslin çocuklarıyız. Dolayısıyla negatif dediğimiz duyguların bile bizi günümüzde koruyan bir görevi olduğunu unutmamak gerekir. Aslında amaca hizmet eden ve genetik yapımızdaki kodlarına ihtiyacımız olan bir duyguyu ortadan kaldırmaktansa; onu daha işlevsel bir hale getirmek ve ‘dönüştürmek’ daha doğru olur.
Beyin yönetilebilir ve eğitilebilir bir organdır. Gelişmek için kendisinden farklı düşüncelerle sosyalleşmesi gerekir. Ve bazen hissettiklerimizi anlamlandırabilmek için, zihnimizin içinden sansürsüzce geçen düşüncelere dikkat kesilmek ve onları sadece gözlemlemek gerekebilir.
Duyguların dönüşüm süreci, ilk olarak alternatif düşünce geliştirebilmekle mümkün olur. Alternatif düşünce biçimi geliştirmekte zorlanan kişi, bir çıpanın en dibe saplandığı gibi, belli bir düşünce ve duygu içeriğine saplanıp kalır. Zihin ihtimalleri düşünebildiği ölçüde memnun ve mutlu hissedecektir.
İkinci olarak, alışkanlıklar duyguların en temel besinidir. Çoğu zaman tekrarladığımız inançlar, bizi ne kadar üzgün, kırgın ve çaresiz hissettirse de tanıdık geldiği için sürdürürüz. İnsan beyni, geçmişte öğrendiği bilgiyi sorgulamadan doğru kabul eder. Bu bilginin aksi yönde davrandığında kendisini boşlukta hissedebilir. Tüm bu nedenlerden dolayı size tanıdık gelmeyen ya da denemediğiniz çözüm yöntemleri deneyebilir ve zihninizi alışık olduğu patika yoldan çıkarabilirsiniz. Kendinizi izlemeye başladığınızda, alışkanlıkların duyguların üzerinde hakimiyetinin ne boyutta olduğunu fark edeceksiniz.
Üçüncü olarak; beyin, yüz ifadeleri ve duyguların işbirliğine dikkat!
Beyni kandırmak sanıldığından daha kolay. Mimiklerimizdeki değişiklikler, beyine sinyaller göndererek duyguları dönüştürebiliyor. Gün içerisinde kaşlarınızı çattığınızı fark ediyorsanız, o an durup bekleyin ve yerine ufak bir tebessüm yerleştirmeye çalışın. Algı sisteminizde meydana gelen ufak değişikliklerle, duygu durumunuz değişecektir.
Tüm bu süreçte duyguları yöneten asıl mekanizmanın zihin olduğunu unutmamak gerekir. Zihnimizle kuracağımız ilişkinin içinde bastırmak, çatışmak ve direnmek yoktur. İşleyişini çözdüğümüzde her şey çok daha kendiliğinden oluşur. Tekrar ettiğimiz her şey yeniden öğrenilebilir ve duygular da tıpkı düşüncelerimiz gibi yeterince odaklandığımızda kendiliğinden daha işlevsel bir hale dönüşebilir.
#dilaysuloglu, #duygu, #duygudegisimi, #pisikoloji