BİR İNSAN BİR DÜNYA
Haber: Gülçin Coşkan
Bu ay sizler için ‘’ Ataşehir Nezih huzurevini’’ ziyaret ettik.Orada yaşadıklarımızı ve gözlemlerimizi anlatan yazımızı dikkatle okumanızı tavsiye ederiz:
Her insan yaşadıkları ya da yaşamadıklarıyla, sahip oldukları ya da olamadıklarıyla farklı anlam katar hayatımıza. Uzun zaman sonra hayatıma anlam katan farklı insanlar tanıdım.Orada olmak gerçekten hüzünlendiriyor insanı.Pek çok insan tanıdım;hepsinin farklı hikayeleri vardı. Kendi hikayelerinin başrolünde olan bu insanlar, yepyeni bir perde açtı beynimde.Mesela bir tarih profesörü var; gerçekten çok kıymetli bir bilim adamı.En güzel üniversitelerde okumuş ve görev yapmış.Çok güzel yüzlü biri. Beyaz tenli, renkli gözlü, gayet şık giyinimli, kibar ve çok asil bir tarzı var. Yürürken bayanlara ‘’lütfen önden buyrun’ diyor sürekli.Bir o kadar da kibar. Profesörün odasında kitapları var, pek fazla odadan çıkmıyor, az konuşuyor,çok fazla camı açmıyor, birazda karanlık diğerlerine göre odası..Neden burda olduğunu sorduğumda ise; Kendisi aramıza yeni katıldı, Alzheimer başlangıcı dedi müdüre hanım.Oradaki herkes genelde ‘’alzheimer’’. Olmayan bir kişi var sadece. Oda çok fazla zeki, akıllı ve insanın aklını başından alabilecek biri.Huysuz ve tatlı kadın şarkısı gibi kendisi.Resmini çekersem, bana beddua edeceğini söyledi bende çekmedim. Hakkında fazla bişi de demek istemiyorum, ne yalan söylim korkarım bedduadan ahtan ben..Bir tane teyzenin elinde bebek vardı, sürekli onla oynuyordu ilgimi çekti; meğer o teyzenin eline bebek verdikten sonra, konuşma yeteneğini tekrar geri kazanmış. Bu bebekli yaşlı teyzenin yüzü yaşlanmış olmasına rağmen hala çok güzeldi.Masmavi gözleri, çok düzgün yüz hatları vardı. Bir an gençliğini düşündüm, kimbilir ne kadar güzel bir genç kızdı. Bu arada dinlenme odasındayız, dikdörtgen şeklinde bir salon düşünün; herkes köşelerde grup halinde oturuyor, böğrek yiyordu. Bir tane teyze bana çok sinirli baktı, bir an korktum acaba yanlış bir şey mi yaptım onu sinirlendirdim diye. Sonra korkumu yenip yanına yaklaştım, yaklaşık üç dakikalık bir sohbetten sonra elimi tuttu ve şarkı söylemeye başladık.Sanırım uzun zamandır bu kadar keyif almamıştım şarkı söylemekten.Birilerinin yüzündeki tebessümün ufacık bir parçası olmak ne mutluluk verici bir duyguydu Allah’ım.Bu duygunun hiç bitmemesini istedim o an. Biz tam şarkıya odaklanıp, şarkı söylüyorduk ki birden bir ses yükseldi:
-sazlar nerde kaldı ? Tam ne olduğunu anlamaya çalışırken müdüre hanım yanımda belirdi, meğer bu teyze eskiden ses sanatçısıymış anadolunun çeşitli yerlerinde şarkıcılık yapmış ve kendisi her gün sahne alacağını zannediyormuş. Bir garip oldum o an. Sonra onunla sohbet etmeye başladım.Hiç çocuğu olmadığını öğrendim,duyguların yetersiz kaldığı anlardaydım gene o an.Üst katları dolaşmak istedim, sağolsun müdüre hanım beni kırmadı, tek tek üst katlara çıkardı beni.Burada her gün, ailelerini ziyarete gelen velilerin olduğunu öğrendim. Bu beni çok mutlu etti. Orada her gün bulmaca çözen bir amca vardı inanılmaz akıllı zaten uzun yıllar ticaretle uğraşmış ve eczacı olan bir amca daha vardı oda gene unutkanlık hastalığının ileriki aşamalarında.Tam karşı odada ise sürekli konuşan bir teyze vardı, boncuk boncuk gözleri ile beni süzüyordu. Birden benle konuşmaya başladı; ‘’bana babaanne de’’ dedi . Bende babaannem öldükten sonra, ilk defa birine ‘’babaanne’’dedim.
Huzurevi denilince, genel bir önyargı oluşuyor insanda ister istemez. Terkedilmiş yaşlılar gibi. Burada onların asla terkedilmediklerini gördüm;bakıma zor yaşlıların, daha iyi bakılacağına inanan çaresiz aile bireyleri onları buraya getirmişler. Çünkü bakımı zor ve bilgi birikimi gerektiren hastalıklara yakalanan yaşlılarımıza, burada gerçekten sevgi dolu ve iyi bakılıyor.Söylemeden geçemeyeceğim diğer bir noktada şu: Bu kadar zor ve meşakkatli bir işi, yirmi beş yaşında dünya güzeli, sevgi dolu bir genç kızın yapması beni oldukça etkiledi. Evet müdüre hanım yirmi beş yaşında dünya güzeli bir genç kız.Ve buradaki yaşlılar onu kendi torunu gibi görmüş öyle seviyorlar..
#manşet