OECD raporuna göre, EMAR tetkikinde ABD birinci, Türkiye ise ikinci sırada yer alıyor.
Türk Manyetik Rezonans Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhteşem Ağıldere yaptığı açıklamada, hastalıkların tanı ve tedavisinde çok fazla tetkik yapılmasının hizmete kolay ulaşım ve kaliteli tedavi anlamı taşımadığını söyledi. Sağlık alanında yıllık istatistiklerde Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) rakamlarının önemli referans ve kriter olarak kullanıldığını belirten Ağıldere, “Yıllar içerisinde OECD rakamları incelendiğinde Türkiye’de bir milyon kişiye düşen EMAR cihaz sayısının Avrupa ülkeleri ile hemen hemen benzer olduğu, ancak ABD ve Japonya’nın altında kaldığı görülmektedir” dedi.
OECD raporu hakkında bilgi veren Ağıldere, şunları kaydetti:
“Raporda, Türkiye nüfus başına düşen hastane yatak sayısı, kişi başına düşen doktor sayısı, hemşire yetiştirme, yeni doğan ölüm oranı, sağlığa yapılan kişi başına harcama gibi parametrelerde alt sıralarda yer alırken, EMAR çekiminde ikinci sırada bulunuyor.
MR sağlıkta kullanılan pekçok teknolojik tanı yönteminden ve en gelişmiş olanlardan bir tanesi. ABD’de yılda bin kişi başına yılda 102,7 EMAR tetkiki yapılırken Türkiye’de bu rakam 97,4 olarak açıklandı ve ABD birinci, Türkiye ikinci sırada yer aldı. Bazı ülkelerde bu rakam yıllık 20’nin altında. Türkiye’de yıllık çekilen EMAR sayısı yaklaşık 8-9 milyon. İsrail ve Polonya gibi ülkelerde yıllık tetkik sayısı bin kişi başına 20’nin altında bulunuyor.”
“Gereksiz yapılan tetkikler mali açıdan önemli yük getiriyor”
Ağıldere, hastalığın doğru teşhis edilip doğru tedavi edilmesinde MR ve diğer radyolojik yöntemlerin kuşkusuz önemli olduğunun altını çizerek, “Ancak gereksiz yapılan tetkikler mali açıdan önemli yük getiriyor. Her zaman her hastalığın doğru teşhis ve tedavisinde bu yöntemler mutlaka gerekmiyor. Fizik muayene ve hastanın hikâyesi pek çok hastada en ileri tetkikler yapılsa bile hala çok önemli ve kıymetli bir yer tutabiliyor” değerlendirmesinde bulundu.
Pek çok durumda EMAR’dan önce röntgen, ultrasonografi, tomografi gibi daha basit tetkiklerin yeterli olabildiğini belirten Ağıldere, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hasta, EMAR çekilmezse, ben tedavi olamam, teşhis edilemem” düşüncesinden sıyrılmalı. Yalnızca hastanın kendini psikolojik olarak iyi hissetmesi adına tetkik yapılabiliyor. Bu gereksiz maliyet unsurlarını ve artan tetkik randevu sıralarını beraberinde getiriyor. Hastaların varsa daha önce yapılmış olan tetkiklerini mutlaka doktoruna belirtmesi, muayeneye beraberinde getirmesi gerekiyor.
Doktorların doğabilecek hukuksal sorunlara karşı kaygıları da gereksiz tetkikleri artırabiliyor. Bu EMAR ve Ultrasonografi gibi tetkiklerde randevu sürelerini artırırken radyasyon kullanılan yöntemlerde gereksiz radyasyonu gündeme getiriyor. Öte yandan EMAR gibi ileri tetkiklerin gösterdiği her bulgu ve hastalığında tedavi edilmesi gerekmiyor. Tetkik sayılarının gereksiz yere artmasında bir başka noktada aynı tetkikin bir başka merkez veya hastanede tekrar edilmesi. Burada tetkik yetersiz bulunuyor, istem yapan doktor kendi hastanesi dışındakine güvenmeyebiliyor. Gerekli durumlarda bu teknolojiyi mutlaka ve yerinde kullanmak gerekli ve hasta ve doktor içi hedef bu olmalı.”